Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, ülkemizde özellikle 15 Temmuz kalkışmasından sonra kamuoyunu meşgul eden bir durum olmuştur. Ancak kavramın kanuni dayanağına bakıldığında; 12.04.2000 tarihinde yayınlanan yönetmelikle hukukumuza girdiği görülmektedir. Yönetmelikte her iki kavramın da ayrı ayrı tanımlandığı görülmektedir. Buna göre;
“f)Arşiv araştırması: Kişinin kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp aranmadığının, kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerinde ilişiği ile adli sicil kaydının ve hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının mevcut kayıtlardan saptanmasını,
g) Güvenlik soruşturması: Kişinin kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp aranmadığının, kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerinde ilişiği ile adli sicil kaydının ve hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının, yıkıcı ve bölücü faaliyetlerde bulunup bulunmadığının, ahlaki durumunun, yabancılar ile ilgisinin ve sır saklama yeteneğinin mevcut kayıtlardan ve yerinden araştırılmak suretiyle saptanması ve değerlendirilmesini, … ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır.
Görüldüğü üzere; idare tarafından memur/kamu görevlisi hakkında yapılacak olan bu araştırmaların kapsamı ve tanımlar da belirtilmek suretiyle yönetmelik hükmü olarak vaz edilmiştir. Amaç olarak kamu görevlisi olarak atanacak kişinin daha önceki olaylar sebebi ile adli sicilinde kayıt olup olmadığı veya hakkında bir hak mahrumiyeti olup olmadığı ve yine halihazırda devam eden bir arama kararının olup olmadığı, adli sicil kaydının olup olmadığı ve görevine uygun şahsi hasletlere sahip olup olmadığının belirlenmesi gösterilebilir.
Ancak kamu görevlisini atama yetkisine sahip makamların ne yazık ki; işbu araştırma yetkisinin sınırlarını aşırı genişleterek yalnızca kişi ile ilgili değil; ailesi ve hatta 2.derece yakınlarıyla ilgili araştırmalar yaptığı, delil özelliğini haiz olmayan belgeler uyarınca atamaya esas bir kanı oluşturduğu son zamanlarda görülmektedir. Bu durumun hukuka aykırı olduğu noktasında hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Zira kişinin kendisi dışındaki insanların fiil ve görüşleri üzerinde bir hakimiyetinin olması mümkün olmadığı gibi, bunlardan dolayı o kişi hakkında idarenin bir kanı oluşturması da mümkün değildir. Bu açıklamalara ek olarak; kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılması ve akabinde takipsizlik (kovuşturmaya yer olmadığı) veya beraat kararı verilmesi halinde dahi güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda uygun bulunmama neticesi doğurmaktadır. Bu durumun evrensel hukuk ilkeleri olan “masumiyet karinesi”, “kişilerin lekelenmeme hakkı” gibi temel ilkelere aykırı olduğu ve nihai olarak da hukuka aykırı olduğu açıktır. Zira kişi hakkında verilen işbu kararlar, cezai anlamda kişinin aklandığının kesinleşmiş bir yargı kararı ile hüküm altına alınması demektir. Bu durumda hukuka uygun olanın yapılan araştırmada bu hususun gözetilmemesi, gözetilse dahi kişinin aleyhine yorumlanmamasıdır. Ancak yapılan yargılamalarda araştırmayı yapan idarenin atamama gerekçesi olarak bu hususları gösterdiği bilinmektedir. Yargılama konusu yapılan bu işlemlerin mahkemelerce iptali yönünde kararlar verilmektedir. Bu anlamda bazı yargı kararlarına aşağıda yer vermekteyiz;
“ÖSYM Başkanlığınca yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavında başarılı olarak İstanbul İli Sosyal Çalışmacı kadrosuna ataması teklif edilen davacı tarafından, 13.5.2009 tarihli ve 2255 Sayılı sınav kurulu kararıyla Memur Sınav, Atama ve Nakil Yönetmeliğinin 6/18- ( b ) maddesi gereğince “güvenlik soruşturması olumlu olmak” şartını taşımadığından bahisle anılan kadroya atanmamasına dair işlemin iptali ile bu işlem sebebiyle mahrum kaldığı tüm özlük ve maddi haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada; davacı hakkında yaptırılan güvenlik soruşturması sonucu; 28.12.1994 tarihinde ..suçlamasıyla gözaltına alınarak bilahare serbest bırakıldığı, aynı konuyla ilgili olarak hakkında hazırlanan soruşturma evrakıyla birlikte Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığının 24.1.1995 tarihli ve Hazırlık No:1995/31, Karar No:1995/42 Sayılı kararıyla, davacının söz konusu teşkilat içinde yer alıp faaliyetler gösterdiği hususunda hakkında kamu davasının açılmasını haklı gösterecek delil ve emare elde edilmediğinden kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verildiği, ancak hakkındaki güvenlik soruşturmasının olumlu olmadığı ileri sürülerek ataması yapılmamış ise de; davacının belirtilen fiile dair olarak herhangi bir mahkumiyet kararı bulunmadığı ve hakkında açılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verildiği gerekçesiyle davaya konu işlemin iptali ile davacının işlem sebebiyle mahrum kaldığı özlük ve maddi haklarının dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesi yolunda Ankara 9. İdare Mahkemesince verilen 19.9.2013 tarihli ve E:2013/1339, K:2013/1252 Sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
…
SONUÇ: Temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 22.10.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” (Danıştay 12. D. 2015/1759 E. ve 2015/5517)
Sonuç olarak kamu görevine girmek isteyen kişiler hakkında yapılan güvenlik ve arşiv araştırmasında idari makamların “suç ve cezaların şahsiliği” ilkesini, yargı makamları tarafından kişilerin aklanması yönünde verilen beraat ve takipsizlik kararının dikkate alması gerekmektedir. Aksi halin kabulü, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerde ve anayasada yer alan temel haklara aykırılık teşkil etmektedir. Bu anlamda bu hususların idare ve mahkeme tarafından gözetilmemesi, ilgililerin hem Anayasa Mahkemesi’ne hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapmasının yolu açılmaktadır.