Kategori: İnşaat Hukuku

ARSA PAYI KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMELERİNDE SÜRE

1-Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi

Uygulamada genellikle kat karşılığı inşaat sözleşmesi olarak anılan arsa payı satış vaadi karşılığı inşaat sözleşmeleri; arsa sahibi ile yüklenici arasında arsa sahibine ait bir arsa üzerinde yapı inşa edilmesi ve inşaat bitiminde oluşan bağımsız bölümlerin taraflar arasında anlaşmaya uygun olarak bölüşülmesi vaatlerini içeren bir sözleşmedir. Bu sözleşme, arsa sahibinin herhangi bir finansal yük altına girmeden yalnızca arsa payını devredeceğini vaat ederek arsasını değerlendirmesini sağladığından ülkemizde çok yaygın olarak tercih edilen bir sözleşme türüdür. Sözleşme kapsamında yüklenici üzerine düşen edimleri yerine getirdiğinde arsa sahibi, kullanıma hazır haldeki bağımsız bölümlere kavuşmakta, yüklenici ise kendisine düşen bağımsız bölümlere hak kazanmaktadır.

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde karşılaşılabilecek olumsuz durumlar nelerdir?

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi her ne kadar arsa sahibi açısından masrafsız ve avantajlı bir sözleşme gibi gözükse de; sözleşme yapılmasından sonra inşaatın yarım kalması hatta inşaata hiç başlanmaması gibi olumsuz durumlarla karşılaşılabilmektedir. Bu tür uzun süreli gecikmelerde arsa sahibi, başka bir yüklenici ile anlaşması ve yükleniciye devredilen arsa paylarını geri alması gibi konularda zorluk yaşamakta, uzun süren davaların sonuçlanmasının beklenmesi, inşaatın sürüncemede kalması gibi risklerle karşılaşmaktadır. Örneğin; sözleşme yapılan yüklenicinin inşaat ruhsatını almaması, inşaata hiç başlamaması, finansal güçlüğe düşerek inşaatı yarım bırakması tüm arsa sahiplerinin ikna edilememesi vb. gibi birçok nedenle inşaat tamamlanmadığında arsa sahibi yıllar boyunca arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ile kendisine devredilmesi vaat edilen bağımsız bölümlere kavuşmayı bekleyip hak kaybına uğrayan taraf durumuna düşebilir. Bunun gibi arsa sahibinin arsayı tüm takyidatlardan ari ve inşaat yapımına uygun vaziyette teslim etmemesi nedeniyle yüklenici çeşitli zararlara uğrayabilir.

2- Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde Kararlaştırılan Süreler

a-İnşaat Süresi

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde inşaat süresi nasıl belirlenmelidir?

Taraflar, arsa üzerinde inşa edilecek yapının özelliklerine ve inşaatın kapsamına göre kendi beklentilerini karşılayacak bir sürede inşaatın bitirilmesini kararlaştırabilirler. Örneğin taraflar tek binadan oluşacak bir yapı için inşaatın 12 ayda tamamlanacağını, 4 bloktan oluşan yapı için projenin 18 ayda tamamlanabileceğini belirleyebilir veya inşaatın 18 Nisan 2025 tarihinde tamamlanacağı şeklinde belirli bir tarih öngörebilirler. Belirlenen süre tarafların anlaşmasına ve karşılıklı olarak mutabık kalmalarına bağlıdır. Ancak bu örneklerdeki gibi sözleşmede yalnızca inşaatın bitirme süresinin belirlenmesi yeterli değildir.

b-İnşaat Ruhsatının Alınma Süresi

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde inşaat ruhsatının alınması gereken sürenin belirlenmesi neden önemlidir?

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin gerçekleşebilmesi için arsa sahipleri tarafından yükleniciye arsada yapılacak inşaat ile ilgili tüm idari ve yasal izinlerin alınmasını ve bu işlemlerin takip edilmesini sağlamak üzere bir vekaletname düzenlenmektedir. Yüklenici yapacağı binadaki tüm iş ve işlemleri kendisi takip edeceğinden inşaatın başlangıç aşamasında inşaat ruhsatına başvurulması ve ruhsatın alınması ile ilgili tüm işlemleri yaparak inşaata başlamalıdır. Ancak taraflar sözleşmede inşaat ruhsatına başvurulması ve ruhsatın alınması ile ilgili herhangi bir süre şartı getirmediğinde; arsa sahibinin gecikme ile ilgili itirazları sonuçsuz kalabilir. Örneğin; “Yüklenici bu inşaatı yapı ruhsatının alınmasından itibaren 18 ay içerisinde tamamlayacaktır” şeklindeki ifadede inşaat ruhsatının sözleşmeden sonraki 15. ayda alınması ihtimali vardır. Bu örneğe göre inşaat ruhsatı sözleşmenin imzalanmasından itibaren 15. Ayda alındığında inşaatın tamamlanmasına ilişkin süre bu tarihten itibaren 18 ay olarak hesaplanacak ve yaşanan bu gecikme ile ilgili arsa sahiplerinin uzun bir müddet beklemeden yasal haklarını kullanması mümkün olamayacaktır. Bu nedenle inşaatın bitirileceği süre kadar inşaat ruhsatının alınacağı sürenin de sözleşmede kararlaştırılması gerekir.

Emsal nitelikli Yargıtay 23. Hukuk Dairesi konuya ilişkin kararında, sözleşmede kararlaştırılan sürede inşaat ruhsatının alınmaması nedeniyle arsa sahiplerinin sözleşmenin feshi taleplerinin kabulüne ilişkin verilen kararı onamıştır. 2013/8140 E.- 2014/1638 K. Sayılı ve 05.03.2014 tarihli bu kararda;

“Davacı vekili, arsa sahibi müvekkili ile davalı yüklenici arasında 14.11.2011 tarihinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, inşaat süresinin ruhsattan itibaren bir yıl olarak belirlendiğini,sözleşme tarihinden sonra üç ay içinde ruhsat alınacağının kararlaştırılmasına ve bir yıl geçmesine rağmen davalının ruhsat almadığını, inşaata başlamadığını, edimini yerine getirmediğini, sözleşmede olmamasına ve müvekkilinin rızası alınmamasına rağmen sözleşmeyi tapuya şerh ettirdiğini ileri sürerek, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshini ve şerhin terkinini talep ve dava etmiştir. Davalı, ruhsat için belediyeye başvurduğunu ancak ruhsat alamadığını, belediyece ruhsat verilmesi halinde sözleşmeyi yerine getireceğini, davacı ile birlikte hareket ederek belediyeye başvurmaları gerektiğini, davacının belediyeden daha kıymetli yer alacağı düşüncesiyle sözleşmeden ve üzerine düşenleri yerine getirmekten kaçındığını, davacının haksız davranışları neticesinde ruhsatı alamadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; sözleşmeyle noter onayından itibaren üç ay içinde ruhsat alınması ve inşaata başlanmasının öngörüldüğü, davalının dava konusu taşınmaza ilişkin olarak belediyeye ruhsat başvurusunun bulunmadığı, bu nedenle ruhsat çıkmadığı anlaşıldığından soyut iddialara değer verilemeyeceği, davalının kendine düşen edimleri yerine getirdiğini ve ifa imkânsızlığı olduğu hususunu kanıtlayamadığı, davalı yüklenicinin sözleşme hükümlerine uygun davranmamış olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile sözleşmenin feshine, tapu kaydı üzerine konan şerhin kaldırılmasına, davalının harcamaları yönünden ise karşı dava açılmadığından dava açmakta bağımsızlığına karar verilmiştir” şeklinde belirtilmiştir.

c-Arsanın Yükleniciye Teslim Edileceği Sürenin Belirlenmesi

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde yükleniciye arsanın teslim edileceği sürenin belirlenmesi neden önemlidir?

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde yüklenicinin geciktiği iddiası ile açılan davalarda sıklıkla yüklenici tarafından yapılan savunmalardan biri de arsanın yükleniciye gereği gibi teslim edilmediği, bu nedenle yüklenicinin inşaata başlayamadığı yönündeki itirazlardır. Özellikle arsa üzerinde bir takım takyidatların olması, arsa üzerinde yıkılması gereken yapıların bulunması, arsa üzerindeki bağımsız bölümlerde kiracıların oturması gibi durumlarda arsa sahiplerine yaşanan gecikmeden dolayı kusur atfedilmesi ihtimali bulunmaktadır. Bu gibi durumlarda takyidatların kimin tarafından kaldırılacağı veya arsa üzerindeki binanın yıkım işlemlerinin hangi tarafça tamamlanacağının belirlenmesi yanında; gerek taşınmaz üzerindeki takyidatların kaldırılması gerekse de arsanın fiilen yükleniciye teslimine ilişkin tarihin belirlenmesi ve bu teslimin bir tutanak yardımı ile kayıt altına alınması bu konuda yaşanabilecek olumsuzlukları engellemek açısından faydalı olacaktır.

d-Sözleşmeyi İmzalamayan Arsa Sahiplerinin Onayının Alınacağı Sürenin Belirlenmesi

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde sözleşmeyi imzalamayan arsa sahipleri varsa bunlarla sözleşme yapılması için bir süre belirlenmesi neden önemlidir?

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 692. maddesi hükmünce; paylı malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesi veya paylı malın tamamı üzerinde tasarruf işlemlerinin yapılması, oybirliğiyle aksi kararlaştırılmadıkça, bütün paydaşların kabulüne bağlıdır. Sözleşme konusu taşınmaz üzerine arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapılabilmesi ve yapılan sözleşmenin paydaşları ve yükleniciyi bağlayıcı olması için tüm paydaşlarca ya da yetkili temsilcilerince sözleşmenin imzalanmış olması veya yapılan sözleşmeye “onay” verilmesi zorunludur. Ancak uygulamada bazen arsa sahiplerinin bir kısmı ile yüklenicinin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzaladığı, bu sözleşmede her iki tarafın borç ve yükümlülükler altına girdiği ancak yüklenicinin tüm arsa sahipleri ile sözleşme yapamaması nedeniyle inşaata başlayamadığı görülmektedir. Bu durumda sözleşme imzalayan arsa sahipleri sözleşmede bir inşaat süresi belirlemiş olmalarına ve bu süre geçmiş olmasına rağmen yasal olarak sözleşmeden kaynaklanan haklarını kullanamamakta, ancak geçersiz sözleşmenin hüküm ve sonuçları çerçevesinde talep hakları gündeme gelmekte zarar talepleri ise kabul görmemektedir. Bu nedenle; eğer sözleşme bir kısım arsa sahipleri ile yapılıyorsa yüklenicinin belirli bir sürede örneğin 3 ayda diğer arsa sahipleri ile de anlaşma yapacağı ve en geç 3 aylık bu sürenin sonunda inşaata başlanacağı belirlenerek inşaat süresinin belirsiz olmasının ve uzun süre işlemsiz beklenmesinin önüne geçilebilir.

e-Cezai Şart Belirlenmesi

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde sözleşmedeki edimlerin taraflarca süresinde yerine getirilmemesi halinde cezai şart ödeneceğinin belirlenmesi neden önemlidir?

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde yer verilen hükümlerden bir diğeri de tarafların sözleşmede belirlenen yükümlülüklerini sözleşmeye uygun şekilde ve sözleşmede belirlenen sürede yerine getirmedikleri takdirde birtakım cezai şartların uygulanacağına dair maddelerdir. Örneğin sözleşmede belirlenen sürede inşaatın tamamlanmaması halinde bu tarihten itibaren sözleşme konusu iş tamamlanıncaya kadar yüklenicinin her ay için arsa sahiplerine daire başına aylık belirli bir cezai şart tutarını ödeyeceği sözleşmede belirlenebilir. Yine arsa sahibi açısından arsanın teslimi açısından birtakım yükümlülükleri yerine getireceği belirlenmişse bu sürede edimin yerine getirilmemesi halinde cezai şart ödeneceği kararlaştırılabilir. Taraflar bu cezai şartı ödemek zorunda kaldıklarında yüksek tutarlı ekonomik külfet altına gireceklerinden cezai şartın kararlaştırılması sözleşmeyi süresinde bitirme konusunda bir önlem olarak etkilidir. Örneğin, inşaat ruhsatının belirlenen sürede alınmaması veya inşaatın belirlenen sürede tamamlanmaması hâlinde arsa sahiplerine her ay belirli tutarda cezai şartın ödeneceği kararlaştırılabileceği gibi arsa sahiplerinin sözleşmeyi feshederek belirli bir tutarda cezai şartı yükleniciden talep edebileceğine ilişkin de sözleşmeye hüküm eklenebilir.
Sözleşmenin süresinde bitirilmemesi haline ilişkin sözleşmeye eklenen cezai şartlar, sözleşmenin süresinde bitirilmesi için fazladan ekonomik yük altına girmekten kaçınacak taraflar açısından önlem niteliğinde olduğu gibi bu durumun yaşanması halinde tarafların zararlarının bir kısmını telafi etmesine imkan verir.

Sonuç olarak;
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlenirken diğer birçok konu gibi süre konusunun da titizlikle irdelenmesi ve sözleşmenin tarafların mutabık kalacakları şekilde mümkün olduğunca ayrıntılı olarak düzenlenmesi gerekir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri yapılırken bu konularda uzman ve deneyimli bir hukukçudan yardım alınması ileride hak kayıplarının önüne geçilmesi açısından önemlidir.

ESER SÖZLEŞMELERİNDE FAZLA (İLAVE) İŞ BEDELİ


A-Eser Sözleşmelerinde Bedel


6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) eser sözleşmesinin bedelinin iki şekilde kararlaştırılabileceği belirtilmiştir. Bunlardan ilki sabit (götürü) bedel (TBK m. 480); diğeri ise yaklaşık bedeldir (TBK m. 481, 482).

1- Götürü Bedel

Götürü bedel, meydana getirilecek eser için öngörülmüş olan önceden ve kesin olarak belirlenen veya belirlenebilen bir bedeldir. Bu eserin tamamı için toptan bulunan bir bedel olabileceği gibi birim fiyat üzerinden hesaplanacak bir bedel de olabilir[1]. Uygulamada götürü bedelle kararlaştırılan inşaat sözleşmelerine anahtar teslim inşaat sözleşmesi de denilmektedir. Bedelin sabit (götürü) bedel olarak kabul edilebilmesi için mutlaka para olarak kararlaştırılması şart değildir. Örneğin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde iş sahibinin borcu arsa payının devri olduğu için bu tip sözleşmeler anahtar teslim götürü bedel sözleşmeler arasında yer alır.

    TBK’nın 480/I. maddesinde; “Bedelin sabit (götürü) olarak kararlaştırıldığı durumlarda eser kararlaştırılan bedelden daha fazla emek ve masrafı gerektirmiş olsa da yüklenici kural olarak kararlaştırılan bu bedelin artırılmasını isteyemez”, TBK’nın 480/III. maddesinde ise; “İşsahibi de eserin kararlaştırılan bedelden daha az emek ve masrafla yapıldığı durumlarda kararlaştırılan bedelin eksiltilmesini isteyemez” şeklinde belirlenmiştir.

     TBK’nın 480/II. maddesi hükmü ile ise yükleniciye olağanüstü durumlarda eserin bedelini değiştirebilmek üzere başvuru yapma imkânı tanınmış olup yüklenicinin bu imkânı kullanmak için hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını istemesi gerekir. Bu düzenlemeye göre; “Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir”.

2- Yaklaşık Bedel

TBK’nın “Değere göre bedel” başlıklı 481. maddesine göre; “Eserin bedeli önceden belirlenmemiş veya yaklaşık olarak belirlenmişse bedel, yapıldığı yer ve zamanda eserin değerine ve yüklenicinin giderine bakılarak belirlenir”. Yaklaşık bedel, eserin tahmini bedelidir. Çeşitli kısımlara ait eser sözleşmesine ilişkin edimlerin planlı şekilde bir araya getirildiği yapı işleri gibi büyük işlerde tahmini bedelin tespiti için yapılan çalışmalara keşif ve bu şekilde tahmini olarak ortaya konan bedele “keşif bedeli” denilmektedir[2].

   TBK’nın “Yaklaşık bedelin aşılması” başlıklı 482. maddesine göre; “Başlangıçta yaklaşık olarak belirlenen bedelin, işsahibinin kusuru olmaksızın aşırı ölçüde aşılacağı anlaşılırsa iş sahibi, eser henüz tamamlanmamışsa, yükleniciyi işe devamdan alıkoyarak, tamamlanan kısım için hakkaniyete uygun bir bedel ödemek suretiyle sözleşmeyi feshedebilir.

Eser işsahibinin arsası üzerine yapılıyorsa iş sahibi, bedelden uygun bir miktarın indirilmesini isteyebileceği gibi, eser henüz tamamlanmamışsa, yükleniciyi işe devamdan alıkoyarak, tamamlanan kısım için hakkaniyete uygun bir bedel ödemek suretiyle sözleşmeyi feshedebilir”.

Birim fiyatın kararlaştırıldığı her durum yaklaşık keşif bedeli kararlaştırıldığı anlamına gelmeyip taraflar arasında mutlaka sözleşmeye temel teşkil eden bir yaklaşık bedelin olması şarttır. Tarafların keşif bedelini nihai bedel kabul etmeyip sözleşmenin yapılmasına yönelik yaklaşık bir bedel olarak kabul etmeleri halinde yaklaşık bedel söz konusu olmaktadır [3].

B- Eser Sözleşmelerinde Fazla (İlave) İşler

Sözleşme dışı imalât, eser sözleşmesinde kararlaştırılmamış olmakla birlikte sözleşmenin ifası sırasında iş sahibinin talimatı ile ya da iş sahibinin talimatı olmaksızın işin gereği olarak yüklenici tarafından yapılan ve iş sahibi yararına olan iş ve imalâtlar olarak tanımlanmaktadır. 

Uygulamada yüklenici tarafından yapılan ek işler için farklı kavramlar kullanılmaktadır. Yargıtay kararlarında da bazıları; “fazla iş”, “ilave iş”, “sözleşme dışı iş” “sözleşme dışı imalât”, “fazla imalat”, “sözleşme dışı fazla iş” olmak üzere çeşitli terimler kullanılmaktadır.

1- Fazla (İlave) İşlerin Kapsamı

Eserin meydana getirilmesi borcu kapsamında, sözleşmenin kurulması sırasında mevcut olmayan bir işin, ifasına sonradan karar verilerek yapılması durumunda ek (ilave/fazla) iş söz konusu olur. Ek işin sözleşme kapsamına dâhil olmaması; ücret, süre ve ifaya ekli cezai şart açısından fark oluşturur.

Sözleşmede yer almadığı hâlde sonradan yapılması talep edilen işler, ek iş olarak değerlendirilmelidir. Sözleşmedeki işi ve ek işi gereği gibi ifa eden yüklenici, hem sözleşmede kararlaştırılan ücrete hem de ek işin ücretine hak kazanır. Eser sözleşmesinde ücretin götürü ücret türünde kararlaştırıldığı durumlarda, kural olarak işin yapılmasında daha fazla emek ve masraf yapılsa dahi ek ücret istenemeyeceği gibi daha az emek ve masraf yapılması durumunda da ücretin bir kısmının geri verilmesi istenemez. Ancak ek iş, sözleşme kapsamında yer almayan işi ifade ettiğinden götürü ücret içerisinde yer almaz ve sözleşme kapsamında yer almayan işler için yüklenici ek ücrete hak kazanır.

2- Fazla (İlave) İşlerin Bedeli

Fazla imalât bedelinin, sözleşmede bu konuda hüküm varsa sözleşme hükümlerine, yoksa 6098 sayılı TBK’nın 526 ve devamı maddelerinde düzenlenen vekâletsiz iş görme hükümleri gereğince yapıldığı yıl mahalli piyasa rayiçlerine göre hesaplanması gerekir. Mahalli piyasa rayiçleri içinde KDV ve yüklenici kârı bulunacağından bunlar ayrıca eklenmeyecektir.

15.Hukuk Dairesi’nin 2021/3845 E.  ,  2021/1935 K. sayılı ve 26.04.2021tarihli kararının konu ile ilgili kısmında;
“… Öte yandan davacı-karşı davalı yüklenici sözleşmede kararlaştırılmadığı halde iş sahibinin talimatı ile bir takım sözleşme dışı imalatlar gerçekleştirdiği iddiasında bulunduğundan, sözleşmenin "teknik şartlar ve yüklenicinin sorumlulukları" başlıklı 5. maddesi çerçevesinde sözleşme dışı imalat iddiasının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sözleşme dışı imalât, eser sözleşmesinde kararlaştırılmamış olmakla birlikte sözleşmenin ifası sırasında iş sahibinin talimatı ile ya da iş sahibinin talimatı olmaksızın işin gereği olarak yüklenici tarafından yapılan ve iş sahibi yararına olan iş ve imalâtlar olarak tanımlanmaktadır. Sözleşme dışı fazla imalât bedelinin iş sahibinden istenebilmesi için, bunların iş sahibinin talimatı ile yapılmış olması zorunlu değildir. Fazla imalât bedelinin, sözleşmede bu konuda hüküm varsa sözleşme hükümlerine, yoksa 6098 sayılı TBK’nın 526 ve devamı maddelerinde düzenlenen vekâletsiz iş görme hükümleri gereğince, yapıldığı yıl mahalli piyasa rayiçlerine göre hesaplanması gerekir. Mahalli piyasa rayiçleri içinde KDV ve yüklenici kârı bulunacağından ayrıca eklenmeyecektir.Somut olay bakımından, mahkemece yüklenicinin gerçekleştirdiği tüm imalatların yapıldığı yıl (2014 yılı) mahalli piyasa rayiçlerine göre hesaplandığı bilirkişi raporunun hükme esas alınmış olunması ve bedele KDV ile yüklenici kârı eklenmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Asıl davada sözleşme dışı fazla imalât bedelleri talep edildiğine göre; öncelikle bu imalatların sözleşme kapsamında olup olmadığının sözleşmenin 5. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi; gerçekleştirilen sözleşme dışı imalatların sözleşmede kararlaştırılan birim fiyatlarla hesaplanması mümkün ise bu fiyatlar üzerinden, mümkün değil ise, vekâletsiz iş görme hükümleri uyarınca yapıldığı yıl mahalli piyasa rayiçlerine göre, ayrıca KDV ve yüklenici kârı eklenmeksizin, karara karşı yüklenicinin bedel yönünden temyiz talebinde bulunmaması sebebiyle yaratılan usuli kazanılmış hak da gözetilerek işbedelinin hesaplanması gerekir.Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş; gerek görülmesi halinde keşif icra edilmek suretiyle hükme esas alınan bilirkişi raporunu düzenleyen teknik bilirkişi heyetinden, sözleşmenin 5. maddesinde yer verilen teknik şartlar ve yüklenicinin sorumlulukları çerçevesinde değerlendirme yapılarak, yüklenici tarafından gerçekleştirilen iş ve imalâtlardan, sözleşme kapsamında olanların sözleşmede kararlaştırılan birim fiyatlar üzerinden, varsa sözleşme dışı fazla imalatlar yönünden, bu imalatların sözleşmede kararlaştırılan birim fiyatlarla hesaplanması mümkün ise bu fiyatlar üzerinden, mümkün değil ise, TBK’nın 526 ve devamı maddelerinde düzenlenen vekâletsiz iş görme hükümleri gereğince işin yapıldığı 2014 yılı mahalli piyasa rayiçleri ile ayrıca KDV ve yüklenici kârı da eklenmeksizin, iş bedeli konusunda gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınıp, hesaplanacak miktardan iş sahibince ödendiği ihtilafsız olan 660.000,00 TL düşüldükten sonra, usuli kazanılmış hak ilkesi gereğince yüklenicinin bedel yönünden temyiz talebinde bulunmadığı da gözetilerek, asıl ve birleşen davada sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu asıl davanın yazılı miktarda kabulü ve karşı davanın reddi doğru olmamış, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
… karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 26.04.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi
” şeklinde belirtilmiştir.

3- 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu Kapsamındaki Yapım İşlerinde Fazla (İlave) İşlerin Bedeli

Ek iş veya sözleşme dışı iş kavramları TBK’da düzenlenmemiştir. Kamu ihale mevzuatında ise ek iş ve iş değişikliği kavramlarına yer verilerek bu konu hakkında çeşitli düzenlemeler yapılmıştır.

4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na (KİSK) tabi işlerde ise ek işin yapılması farklı bazı şartlara bağlanmıştır. Bunlar KİSK’in 24. maddesi;
Mal ve hizmet alımlarıyla yapım sözleşmelerinde, öngörülemeyen durumlar nedeniyle bir iş artışının zorunlu olması halinde, artışa konu olan iş;
a) Sözleşmeye esas proje içinde kalması,
b) İdareyi külfete sokmaksızın asıl işten ayrılmasının teknik veya ekonomik olarak mümkün olmaması,
Şartlarıyla, anahtar teslimi götürü bedel ihale edilen yapım işlerinde sözleşme bedelinin % 10'una, birim fiyat teklif almak suretiyle ihale edilen mal ve hizmet alımlarıyla yapım işleri sözleşmelerinde ise % 20 'sine kadar oran dahilinde, süre hariç sözleşme ve ihale dokümanındaki hükümler çerçevesinde aynı yükleniciye yaptırılabilir. Birim fiyat sözleşme ile yürütülen yapım işlerinde, Cumhurbaşkanı bu oranı sözleşme bazında % 40 'a kadar artırmaya yetkilidir” şeklindedir.
KİSK’in 24. maddesindeki şartlar sağlandığı durumlarda bedel artışının anahtar teslim ücretlendirmede %10, birim fiyatlı işlerde %20 sine kadar olacağı anlaşıldığında, idare işi aynı yükleniciye yaptırma hususunda takdir hakkına sahiptir. Kanundaki düzenlemeye göre bu oranlar aşıldığında işin tasfiye edilmesi gerekmektedir. Ancak uygulamada bu oranlar aşıldığı hâlde sözleşmenin tasfiye edilmeyip uygulanmasına devam edildiğine sıklıkla rastlanmaktadır. İşte her nasılsa bu oranlar aşıldığı hâlde ek iş yaptırılmışsa bu durumda idarenin fazla yapılan imalat için yükleniciye ödeme yapması gerekir. Örneğin götürü bedel ile yapılan bir sözleşmede yapılan ek işin %23,11 oranında olduğu düşünüldüğünde; bunun %10’luk kısmı için sözleşmede belirlenen ücretlendirmeye göre hesaplama yapılacakken; bu oranı aşan ek işin %13,11’lük kısmı için TBK 526 vd. maddelerinde düzenlenen vekâletsiz iş görme kapsamında değerlendirme yapılır. Bu kısım için işlerin yapıldığı zamandaki mahalli serbest piyasa rayiçlerine göre yüklenicinin hak kazanacağı ücret belirlenecektir. Yine örneğin birim fiyat teklif almak suretiyle ihale edilen sözleşmede ek işin % 27,9 oranında olduğu varsayıldığında bunun %20’ye kadar olan kısmı için sözleşmede belirlenen ücretlendirmeye göre hesaplama yapılacakken bunu aşan %7,9’luk kısmı için vekâletsiz iş görme hükümleri kapsamında işlerin yapıldığı yılda serbest piyasa rayiçleri esas alınarak bedel belirlenir.

15. Hukuk Dairesi’nin 2020/1286 E.  ,  2021/400 K. Sayılı ve 22.02.2021 tarihli kararında konuya ilişkin;
“… yine bozma ilamında ilave iş bedelinin şartnamenin 21. maddesi gereğince %20’ye kadar işin sözleşme fiyatları, bakiye işin ise yapıldığı yıl serbest piyasa rayiçlerine göre belirlenmesi gerektiğine belirtilmiş olup, hükme esas alınan bilirkişi raporunda sözleşme kapsamında olan imalatlar ile dışındaki imalatların oranı denetime açık bir şekilde karşılaştırılmaksızın sözleşmedeki birim fiyatların serbest piyasa rayiçleri ile aynı olduğu kabul edilerek sonuca gidilmesi doğru olmamıştır. Mahkemece yapılması gereken iş; konusunda uzman yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması ile reddi gereken kırmataş nakline ilişkin alacak kalemi dışındaki asfalt kesilmesi ile kazı ve moloz nakline ilişkin poz kalemlerine ilişkin sözleşme ve eklerinde belirtilen hesaplama yöntemine uygun şekilde rapor alınarak sonuca gidilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ve eksik araştırma ile davanın kısmen kabul edilmesi doğru olmamış hükmün bozulması uygun bulunmuştur.SONUÇ: Yukarıda 1 no.lu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, kararın 2 no.lu bent uyarınca hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harçların istek halinde iadesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 22.02.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi” şeklinde,

15. Hukuk Dairesi’nin 2020/951 E.  ,  2021/308 K. sayılı ve 17/02/2021 tarihli kararında konuya ilişkin;

“...O halde mahkemece, 6100 sayılı HMK’nın 281/3. maddesi gereğince gerçeğin ortaya çıkması için yeniden oluşturulacak ihale ve kesin hesap konusunda uzman bilirkişi kuruluna dosyanın tevdi edilerek, önceki raporlar ile varsa çelişkiler giderilecek şekilde davacının 18.511,00 TL olarak sınırladığı yaklaşık maliyette yer alıp miktar olarak fazla yapılan işler kalemi alacağı bakımından dava konusu fazla imalâtların iş artış oranı belirlenip %10 oranda fazla yapılan imalâtların bedellerinin sözleşmenin 28. ve şartnamenin 21. maddesi uyarınca sözleşme fiyatlarıyla, %10 oranı aşan imalâtların ise bedellerinin yapıldığı yıl piyasa fiyatlarıyla hesaplattırılması, mahalli piyasa rayiçleri ile yapılan hesabın içinde KDV de bulunduğundan serbest piyasa rayicine göre saptanan tutara ayrıca KDV ilave edilmemesi, davacının 38,933,00 TL olarak sınırlandırdığı sözleşme kapsamında yer almayan ilave işler bedeli alacağı kalemine ilişkin olarak ise Yapım İşleri Genel Şartnamesi'nin 22. maddesindeki düzenlemeye göre bedel hesaplattırılması gerekirken, sözleşme eki yapım işleri genel şartnamesi hükümleri tartışılmaksızın eksik inceleme ile yetersiz bilirkişi kurulu raporuna dayanılarak yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle tarafların diğer temyiz itirazlarını reddine, 2. bent uyarınca kabulü ile hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde taraflara iadesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 17/02/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi
” şeklinde belirtilmiştir.

[1] Cevdet Yavuz-Faruk Acar, Burak Özen, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa Göre Borçlar Hukuku Dersleri (Özel Hükümler), Beta Yayınevi, İstanbul, 2012, s.466.

[2] Yavuz-Acar-Özen, s.470.

[3] Necati Şükrü Bayramoğlu, Yaklaşık Bedelin Aşılması (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi), s.113.

NAMA İFAYA İZİN

İşbu çalışmamızda nama ifaya izin kurumunun hangi durumlarda uygulanabildiğini, uygulanma şartlarını, uygulanma usulünü inceleyeceğiz.

a-Nama İfaya İzin Kavramı ve Hukuki Dayanağı

Nama ifa, kanuni dayanağını Türk Borçlar Kanunu’nun 113/1.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu 97/1.madde) yer alan “Yapma borcu, borçlu tarafından ifa edilmediği takdirde alacaklı, masrafı borçluya ait olmak üzere edimin kendisi veya başkası tarafından ifasına izin verilmesini isteyebilir; her türlü giderim isteme hakkı saklıdır.” hükmünden almaktadır. Görüldüğü üzere kanun hükmünde nama ifa şeklinde bir ifade yer almamaktadır. Söz konusu ifade, öğretide ve süregelen içtihatlarda şekillenmiş ve bu ismi almıştır.

Görüldüğü üzere nama ifaya izin kavramı, yapma borçlarında söz konusudur. Nitekim Yargıtay da verdiği kararlarda bu hususa dikkat çekmektedir.

Borçlar Kanunu’nun 97. maddesi gereğince, bir şey yapma borcunu yerine getirmezse alacaklı, giderleri borçluya yükletilmek üzere, borcun kendisince yerine getirilmesine izin verilmesini isteyebilir.” [1]

Yapma borcu, borçlu tarafından ifa edilmediği taktirde alacaklı, (arsa sahibi) masrafı borçluya ait olmak üzere edimin kendisi veya başkası tarafından ifasına izin verilmesini isteyebilir.”[2]

Kanun ifadesi ve yüksek mahkeme kararlarından da anlaşıldığı üzere nama ifaya izin kurumuna yapma borçlarında söz konusudur. Ülkemizde özellikle karma nitelikli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin ve konut projelerinin artmaları neticesinde başvurulmaya başlanmıştır. Yapılan konut projelerinin yarım bırakılması, müteahhidin iflas etmesi, yapılan ayıplı imalatlar vb. gibi durumlar söz konusu kanun hükmünün başlıca uygulanma alanlarıdır. Buna göre yarım bırakılan yahut ayıplı olarak yapılan işler, mahkemeden alınacak bir izinle üçüncü bir kişiye yaptırılmaktadır.

b-Nama İfaya İznin Konusu

Kanun metninden de anlaşıldığı üzere nama ifaya iznin konusu yapma borcuna konu edimdir. Kanunun ifade ettiği üzere edimin ifa edilmemesi üzerine bu usule başvurulabilecektir. ‘Edimin ifa edilmemesi’ kapsamına edimin ayıplı ifası ve eksik ifası dahil olmaktadır.

c-Nama İfaya İznin Şartları

1-Yapma Borcu Bulunmalıdır.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere; nama ifaya izin yapma borçlarında söz konusudur. Borçlar Kanunu’nun 83.maddesinde kural olarak yapma borçlarında alacaklının menfaati bulunmadıkça borçlu, borcunun şahsen ifa etmek zorunda değildir. Bu durum, genel kural olmakla birlikte; yasanın Özel Hükümler başlığı altında düzenlediği vekalet sözleşmesi, eser sözleşmesi vd gibi sözleşmelerde borçlu, edimini bizatihi ifa etmelidir. Bu anlamda alacaklının menfaati ifadesi, borcun bizatihi borçlu ya da üçüncü kişi tarafından ifa edilmesinin bir farklılık yaratıp yaratmaması ile ilgilidir. Bu anlamda kişinin kendi heykelinin yapılması için bir heykeltraşla anlaşmasında edimin borçlu tarafından ifasında alacaklının menfaati bulunmaktayken; basit bir bahçe çiti onarımı, pencere camı takılması gibi konularda borçlu tarafından yapılacak bizatihi ifada alacaklının menfaati olmadığı söylenebilecektir. Bu anlamda borcun ifasının borçlu tarafından yapılmasının zorunlu olduğu borçlarda (Yukarıda yer alan heykel örneğinde olduğu gibi) nama ifa/nama ifaya izin usulünün uygulanamayacağını düşünmekteyiz.

2-Sözleşme Yürürlükte Olmalıdır.

Nama ifaya izin yoluna gidilebilmesi için taraflar arasındaki sözleşmenin hali hazırda yürürlükte olması gerekmektedir. Tarafların sözleşmeyi fesih ya da sözleşmeden dönme yolunu tercih etmesi halinde nama ifaya izin mümkün olmayacaktır. Zira bu hallerde fesih ya da dönmeden kaynaklı olarak menfi-müspet zarar vb. gibi talepler söz konusu olacaktır. Genel açıklamaların ardından inşaat hukuk anlamında özellik arz eden ve Yargıtay tarafından da kabul edilen bazı durumlara değinmek istemekteyiz;

-Yargıtay inşaatın büyük bir kısmının tamamlandığı durumlarda Borçlar Kanunu’nun 113.maddesinin uygulanmasını kabul etmekte; inşaatın büyük kısmının tamamlanmadığı durumlarda ise bu hükmün uygulanmasını kabul etmemektedir.

-İş sahibi, teslim aldığı inşaatta bulunan ayıp ya da eksik imalatları kendisi tamamlamak istemişse; artık sözleşmenin ileriye yönelik feshini isteyemeyecektir.

-Nama ifaya izinde giderlerin yükleniciye ait olmak şartıyla eksikliklerin giderilmesi istenebilir. Giderlerin tahsili yükleniciye ait olacak bağımsız bölümlerin satışı için yetki verilmesi şeklinde de olabilir.

-Nama ifaya izin neticesinde eksiklikler tamamlanmışsa, sözleşme ifa yoluyla sona ermiş olacağından; iş sahibi eksik ya da ayıplı işlerin yapımı için geçen süre için gecikme tazminatı ya da sözleşmede öngörüldüyse cezai şart isteminde bulunabilir.

3-Yapma Borcunun Borçlusu Temerrüde Düşmüş Olmalıdır.

Mahkemeden nama ifaya izin istenebilmesi için yapma borcunun borçlusu, taraflarca kararlaştırılan tarihte borcunu ifa etmemiş olmalıdır.

d-Nama İfaya İzin Nasıl Alınır?

Yapma borcunun alacaklısı, mahkemeye başvurarak nama ifaya izin verilmesini talep eder. Mahkeme, yapacağı keşif işlemi ve bilirkişi incelemesi neticesinde vereceği hükümde tek tek eksik iş kalemlerini, ayıplı işleri, bu işlerin tamamlanması için gerekli masrafları, yapılacak imalatların hangi yöntemle yapılacağını, tahmini bedellerini, yüklenicinin kurumlara olan borçlarını ve iskan alınması içi gerekli masrafları tespit etmek suretiyle izin verebilecektir. Yine nama ifaya izin isteyen davacının talebine göre yapılacak işlerin masrafının yükleniciye düşecek dairelerin satışı için yetki verilmesi yahut sonradan rücu edilmesi gibi seçenekler de mahkeme tarafından hükümde değerlendirilecektir.

Mahkeme tarafından genel nitelikli yahut çerçeve niteliğinde izin verilebilmesi mümkün değildir. Aksi hal yüksek mahkeme tarafından bozma sebebi olarak kabul edilmiştir. Yargıtay verdiği kararda hem nama ifaya izin şartlarını hem de verilecek iznin şeklini şu şekilde ifade etmiştir;

“Yasa hükmüne göre nama ifaya izin verilebilmesi için sözleşmenin feshedilmemiş, yani yürürlükte olması, borçlunun edimin ifasında temerrüte düşmesi ve borcun “yapma borcu”na dair bulunması gerekir. Hakim bu talep üzerine konusunda uzman bilirkişi yardımı ile keşif yaparak eksik bırakılan ve ayıplı yapılmış olan iş kalemlerini ve bunların tamamlanması ile giderilmesi masraflarını, imalatın metraj, yöntem ve takribi bedellerini, diğer kurumlara olan borçları ve iskan masraflarını tahminen saptayarak izin kararını verir. İzin kararının hüküm fıkrasında da eksik ve ayıplı iş kalemleri ve diğer borç ve masrafların her birinin tahmini masrafları tek tek gösterilir. Genel nitelikli yetki ve izin verilemez. Bu durumda mahkemece; infazda tereddüde yol açmamak için nama ifasına izin ve yetki verilen iş ve işlemleri hüküm fıkrasında tek tek belirtilip gösterilmek suretiyle, infazı mümkün hüküm kurulması ve nama ifa için belirlenen giderlerin ne suretle karşılanacağının gösterilmesi gerekirken, HMK’nın 297/2. maddesine aykırı olarak, infazda tereddüde yer verecek şekilde genel ifadelerle satışı izin verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.”[3]


[1] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2009/3532 Esas ve 2010/3905 Karar

[2] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2018/4438 Esas ve 2019/802 Karar

[3] Yargıtay 15.Hukuk Dairesi 2018/1522 Esas ve2019/545 Karar