A-BAYİLİK SÖZLEŞMESİ NEDİR?
Bayilik sözleşmesi, çerçeve niteliğinde bir sözleşmeye dayalı olarak sözleşme süresince belli dönemlerle bayinin alıcıdan belli miktarda malı almayı taahhüt ettiği sözleşmedir. Bu sözleşmeyle sağlayıcı, mallarını bayiye düzenli olarak vermeyi, bayi ise belli miktarda malı satın almayı üstlenmekte; satın aldığı malları ise kendi nam ve hesabına satmaktadır. Bu anlamda bayi, sağlayıcının temsilcisi ya da acentesi değildir. Bayi, sağlayıcıdan yalnızca mal almakta; ticari faaliyetlerini kendi adına yürütmekte, kar ve zararına kendisi katlanmaktadır.
B- BAYİLİK SÖZLEŞMESİNİN UNSURLARI
I-Çerçeve Sözleşme Olması
Bu sözleşme ile taraflar arasında genel çerçeve niteliğinde bir anlaşma doğmaktadır. Tarafların adresleri, sözleşmenin süresi, fesih halleri, cezai şart, hak ve yükümlülükler, tarafların sorumlulukları, asgari alım tutarları vd. gibi hususlar işbu sözleşme ile düzenlenmektedir. Böylelikle taraflar her alım-satım sözleşmesinde aynı hususları tekrar sözleşme hükmü olarak düzenlemek zorunda kalmamaktadır.
II-Sürekli Borç Doğuran Sözleşme Olması
Bir sözleşmenin bayilik sözleşmesi olarak nitelendirilebilmesi için sürekli borç doğuran nitelikte olması gerekmektedir. Aksi halde tek seferlik bir satış sözleşmesinden bahsedilecektir. Yine sözleşmenin sürekli olarak nitelendirilmesi “süresiz” ya da “her zaman geçerli” anlamına gelmemektedir. Esas olan belli bir süre içerisinde birden fazla kere borç doğuracak işlemin yapılmasıdır. İşbu nitelendirmenin önemi sözleşmenin feshinde uygulanacak hükümlerin farklılık arz etmesinden kaynaklanmaktadır. Gerçekten de niteliği gereği bayilik sözleşmesi belli bir süre için imzalanmakta; ancak sözleşme süresince taraflar arasında periyodik edimler ifa edilmektedir.
III-Bayinin Kendi Ad ve Hesabına Hareket Etmesi
Bayilik sözleşmesinde; bayi, girişimciden aldığı malları kendi nam ve hesabına satmaktadır. Bu durum, bayilik sözleşmesini acentalık ve komisyonculuktan ayıran en önemli unsurdur. Gerçekten de acenta yahut komisyoncu başkası adına sözleşme imzalanmasına aracılık etmekte; kazancını bu yolla sağlamaktadır. Bayinin kendi nam ve hesabına hareket etmesinin bir diğer önemli sonucu ise mülkiyetine geçen malların hasarlarına katlanmak zorunda kalmasıdır. Her ne kadar toplumumuzda bayi, üreticinin temsilcisi olarak anlaşılsa da ortada kurulan bir temsil ilişkisi bulunmamaktadır. Yine bayi, faaliyetlerinden dolayı yaptığı masrafları talep edemeyecektir. Masraflarını kendi ticari faaliyetinden karşılamak zorundadır.
IV-Dağıtım Ağına Dahil Olma
Bayinin kendi adına ve hesabına hareket ettiği ve bağımsız tacir niteliğinde olduğunu belirtmiştik. Bayi, bağımsız tacir niteliğini kaybetmeksizin üreticinin dağıtım ağına dâhil olmaktadır. Böylelikle üretici ve bayi arasında sıkı ve sürekli nitelikte bir ilişki kurulmuş olur. Dağıtım ağına dahil olması ile birlikte bayinin üretici ile ekonomik olarak bütünleşmesi de sağlanmış olmaktadır. Dağıtıcı bu ağ sayesinde, dağıtım, tanıtım ve satış maliyetlerine katılmadığı gibi rizikoyu da bayi üstlenir.
Görüldüğü üzere bayilik sözleşmesi, hukukumuzda yer alan satış, acenta, komisyonculuk, franchising, vekalet, adi ortaklık gibi sözleşmelerden tamamen farklı olup; kendine özgü (sui generis) bir sözleşmedir. Her sözleşme gibi bayilik sözleşmesine de Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri ve uygun düştüğü ölçülerde diğer özel hükümler uygulanacaktır.
C-CEZAİ ŞART NEDİR?
I-TANIM
Cezai şart 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 179.maddesinde düzenlenmiştir. Madde şu şekildedir;
“MADDE 179- Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.
Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.
Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır.”
Kanun maddesine de bakılarak cezai şart, tarafların sözleşmenin hiç ifa edilmemesi ya da eksik veya gereği gibi ifa edilmemesi halinde ödenecek bir miktar para (nakdi) yahut ayni bir edimin ifasını ceza olarak belirledikleri koşul olarak tanımlanabilir.
II-CEZAİ ŞARTIN ÇEŞİTLERİ
Kanunun lafzından da anlaşıldığı üzere; cezai şartın iki hali bulunmaktadır. Bunlardan birincisinde alacaklı, borcun ifa edilmemesi yahut gereği gibi ifa edilmemesi sebebiyle borcun ifasını istemeyerek yalnızca cezai şartın ifasını istemektedir. Hukukumuzda bu tarz cezai şarta “ifa yerine cezai şart” “adı verilmektedir.
İkinci şekliyle cezai şartta ise alacaklı hem borcun ifasını hem de borçla beraber kararlaştırılan cezai şartı talep edebilmektedir. Ancak bunun için cezai şarttan feragat etmediği gibi ifayı da çekincesiz kabul etmemiş olmalıdır. Bu cezai şarta ise hukukumuzda “ifaya ekli cezai şart” adı verilmektedir.
III-CEZAİ ŞARTIN GEÇERSİZLİĞİ-İNDİRİLMESİ
Bilindiği üzere hukukumuzda sözleşme serbestisi kabul edilmiştir. Taraflar, genel ahlaka ve kamu düzenine aykırı olmadıkça istedikleri konuda istedikleri şartlarla sözleşme yapabilmektedirler. Cezai şartta da durum böyledir. Taraflar ayni yahut nakdi olarak istedikleri şekilde cezai şartı belirleyebilirler. Dikkat edilmesi gereken tek nokta, şayet temel işlem hakkındaki sözleşme şekle tabi ise cezai şartın da aynı şekil şartına uyularak düzenlenmesi gereğidir.
Borcun geçersiz olması yahut ifasının imkansız hale gelmesinde durum ne olacaktır? Kanunun 182.maddesinde bu durumda cezanın ifasının istenemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Ancak cezai şartın geçersiz olması halinde asıl borç, bu durumdan etkilenmeyecektir.
Bir diğer sorun ise taraflarca belirlenen cezai şartın aşırı yüksek olmasıdır. Kanun, hakime kendiliğinden aşırı gördüğü cezai şartta indirim yapabilme yetkisi vermiştir. Ancak bunun için de birtakım şartlar gerekmektedir. Şartları şu şekilde sıralayabilmek mümkündür;
-Geçerli Bir Cezai Şartın Bulunması
İndirilebilmesi için hukuken muteber bir cezai şartın bulunması gerekmektedir. Yukarıda da kısaca bahsettiğimiz üzere; asıl borcun ya da bizzat cezai şartın geçersiz olması halinde indirimden bahsedilemeyecektir. Zira bu hallerde indirimi istenebilecek bir cezai şart bulunmamaktadır.
-Cezai Şartın Muaccel Hale Gelmiş Olması
Sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın salt fahiş olduğu düşüncesiyle indirim yapılabilmesi mümkün değildir. İndirimin söz konusu olabilmesi için cezai şartın muaccel hale gelmesi gerekir. Yani sözleşmenin hiç ya da gereği gibi ifa edilmemiş olması gerekmektedir. Cezai şartın muaccel hale gelmesi için bu durum yeterli olup; zararın doğmuş olması gerekmemektedir.
-Cezai Şartın Fahiş Olması
Cezai şartın indiriminde asıl ve en önemli koşul, cezai şartın aşırı yüksek olmasıdır. Cezai şartın yüksek olup olmadığı, her olayın özelinde hakim tarafından belirlenmelidir. Yargıtay da çeşitli kararlarında açıkça hakkaniyet ve nesafet kuralına aykırı olan cezai şartın hakim tarafından re’sen indirilebileceğini belirtmiştir.
D-ASGARİ ALIM TAAHHÜTÜ İÇEREN AKARYAKIT BAYİLİĞİ SÖZLEŞMESİ VE YARGITAY’IN KONUYA BAKIŞI
Akaryakıt bayilik sözleşmeleri, yukarıda genel anlamda tanım ve unsurlarını verdiğimiz bayilik sözleşmesinin bir çeşididir. Buna göre taraflar, sözleşmede belli bir dönem için asgari bir alım miktarı belirlemekte; yine bu miktara uyulmaması halinde ise sözleşmede cezai şart öngörülmektedir. Sözleşmedeki hükümlere uyulmaması sebebiyle cezai şartın talep edildiği hallere sık sık rastlanmaktadır. Konuyla ilgili uyuşmazlıklar Yargıtay’ın çeşitli içtihatları kapsamında çözülmeye çalışılmaktadır.
Taraflar arasında imzalanan sözleşmelerde genellikle mahrum kalınan kar miktarının ve buna ek olarak ayrı bir cezai şartın öngörüldüğü görülmektedir. Bu tarz durumlarda cezai şartın Borçlar Kanunu’nun 179/2.maddesinde yer alan ‘ifaya ekli cezai şart’ olduğu Yargıtay’ın istikrarlı görüşüdür. Sözleşmede bayinin haksız olarak taahhüdüne aykırı davranması sonucunda; sağlayıcının mahrum kaldığı karı adeta sözleşmedeki taahhüde uygun bir biçimde alacağı ve buna ek olarak ise bayinin sözleşmeye aykırı hareketi ile cezai şart olarak belirlenen bedele hak kazanacağı öngörülmektedir. Bu durum da Yüksek Mahkeme tarafından ‘ifaya ekli cezai şart’ olarak kabul edilmektedir.
“Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaad ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevketmektir. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa cezai şart da söz konusu olamaz. Bu niteliği itibariyle cezai şart asıl borca bağlı fer’i bir borçtur. Asıl borç, mevcut ve geçerli ise, cezai şart da borç doğurur. Asıl borç sona ermiş ya da geçersiz doğmuşsa, cezai şart bağımsız bir borç oluşturamaz. Cezai şart, asıl borcun bağlı olduğu şekle tabidir. Asıl borç bir geçerlilik şekline bağlanmışsa, cezai şartın borç doğurabilmesi aynı şekilde kararlaştırılmış bulunmasına bağlıdır. Ancak, geçerlilik şekline bağlı olan bir sözleşme bu şekle uygun olarak yapılmadığı halde, şekle aykırılığı ileri sürmenin dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaması nedeniyle dinlenmediği hallerde, sözleşme geçerli sayıldığından, onun fer’i nitelikte olan cezai şart da geçerli sayılacaktır. Cezai şartın fer’ilik niteliği asıl borca bağlı olduğu sürece devam eder. Başka bir anlatımla cezai şartın fer’iliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu borca aykırı davrandığında cezai şart muaccel hale geldiğinden artık fer’i değil, asli (bağımsız) bir alacak niteliğini kazanır. Cezai şart, sağlararası hukuki işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır. (Bkz.Tunçomağ Kenan; Türk Borçlar Hukuku I.Cilt Genel Hükümler İstanbul 1976 Sh.853 vd., Eren Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5.Bası, Cilt 2 Sh.1169-1171; Kılıçoğlu M.Ahmet; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 4.Bası Sh.575-577; Reisoğlu Safa; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Bası Sh. 362.)
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinin başlığı “cezai şart” iken 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. madde 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK madde 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK madde 179/III) dur.
Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK’nun 179/II. (BK. madde 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğinde olduğundan burada bu tür ceza koşulu üzerinde durulması gerekmektedir.” (19. HD 2018/3380 E ve 2019/5428 K)
Uygulamada sıklıkla yapılan bir hatadan da bahsetmek faydalı olacaktır. Genellikle bayi, sözleşmenin imzalanması aşamasında asgari bir alım taahhüdünde bulunmakta ama çeşitli dönemlerde taahhüdünü yerine getirememektedir. Sağlayıcı ise hatalı olarak sözleşmenin sona ermesini yahut feshini beklemekte akabinde tüm dönemlere ilişkin cezai şart talebinde bulunmaktadır. Ancak dönemsel alım taahhütleri içeren sözleşmelerde bir dönemki alım taahhüdünü yerine getirmeyen bayiye karşı sessiz kalınması, Yargıtay tarafından sağlayıcının cezai şart istemi yönünden TBK’nun 179/2.maddesinde yer alan şartı yerine getirmediği şeklinde kabul edilmekte ve talebin reddedilmesi gerektiği şeklinde değerlendirilmektedir. Kanun maddesini tekrar hatırlamak gerekirse;
“Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”
Bayilik sözleşmesinin tanımını yaparken belirli dönemlerde alım yapılmasının sözleşmenin karakteristik özelliklerinden birisi olduğunu belirtmiştik. İşte bu dönemlerin her birisinde taahhüde aykırı olarak yapılan alımlar için cezai şart talep edilmesinin şartı, taahhüde aykırı her alımda bu durumun kabul edilmediğini gösterir bir ihtirazi kayıtta bulunulmasıdır. Bu gerek ihtarname ile gerekse fatura üzerine konulacak bir kayıtla sağlanabilir. Yüksek Mahkeme de bu görüştedir;
“Örneğin; beş yıl süreli bir “akaryakıt bayilik sözleşmesinde (veya eki taahhütnamede) bayinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, TBK’nun 179/II. madde uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayie mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayie noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. “(19. HD 2018/3380 E ve 2019/5428 K)