Kategori: Ticaret Hukuku

Sitemizin bu bölümünde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlıklar noktasında paaylaştığımız yazı ve makaleler bulunmaktadır.

ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞ BONOYA (SENEDE) DAYANAN ALACAĞIN TAHSİLİ

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda bono, kambiyo senetleri arasında düzenlenmiştir. Bono, belirli bir miktar paranın ödenmesi taahhüdünü içeren, kıymetli evrak niteliği taşıyan bir borç senedidir[1]. Bu yazımızda, halk arasında genellikle “senet” olarak bilinen ve alacak-borç ilişkilerinde sıklıkla başvurulan bonoların zamanaşımına uğraması hâlinde, senedi elinde bulunduran kişinin (hamil) kimlere karşı hangi taleplerde bulunabileceği hususları, Yargıtay’ın zamanaşımına uğramış bonolar ile ilgili yaptığı  değerlendirmelere de yer verilerek açıklanmaktadır.

1-Bonoda Zamanaşımı Süresi ve Zamanaşımının Sonuçları

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 778/1-h. maddesindeki gönderme ile 749. madde gereği; bonodan doğan istemler, vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Vade, senedin düzenleme tarihinden ayrı olarak belirlenebilen senedin ne zaman ödeneceğini gösteren tarihtir. Alınan senetler bazen güven ilişkisi çerçevesinde, bazen ticari hayat akışı içerisinde başvuru yolları kullanılmaksızın hamil tarafından uzun süreler bekletilebilmekte ve zamanaşımı oluşmaktadır.

Zamanaşımına uğrayan bononun hukuki niteliği nedir?

Bir bonoda olması gereken tüm nitelikleri taşıdığı hâlde başvuru hakkının zamanında kullanılmaması nedeniyle zamanaşımına uğrayan bononun niteliği konusunda tartışmalar bulunmakla birlikte; Yargıtay tarafından zamanaşımına uğramış bir bono, yazılı delil başlangıcı olarak nitelendirilmektedir.

Zamanaşımına uğrayan bonoya dayanarak kambiyo senetlerine özgü icra takip yoluna başvurulabilir mi?

Belirtmek gerekir ki; zamanaşımına uğramış bir senedi elinde bulunduran hamilin, kambiyo senetlerine özgü takip yolu ile icra takibinde bulunmasının önünde bir engel bulunmamaktadır. Zira 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre; icra müdürünün bononun zamanaşımına uğramış olduğunu kendiliğinden gözetip takip talebini reddetmesi mümkün olmayıp takip konusu bononun zamanaşımına uğradığı muhalefeti borçlu tarafından borca itiraz yoluyla yapılmalıdır[2]. Ancak alacaklının, zamanaşımına uğramış senede dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü takip başlatması sonucunda,  borçlunun zamanaşımı itirazında bulunması ile icranın geri bırakılması ve sonuçta hamilin fazladan başvuru masrafları ve yargılama giderine katlanması ihtimali mevcuttur.

Elinde zamanaşımına uğramış bono bulunan kişi taleplerini hangi hukuki yollarla ileri sürebilir?

Zamanaşımına uğramış senedi elinde bulunduran hamilin, kambiyo senetlerine özgü takip yapmayıp sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre veya temel ilişkiye dayanarak taleplerini ileri sürmesi mümkündür.

2-Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Başvuru Hakkı ve Başvurulacak Kişiler

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 778. maddesi düzenlemesi gereği bonolar için de uygulanacak olan 732. maddede hamilin sebepsiz zenginleşmeden doğan hakkına ilişkin olarak; “Zamanaşımı sebebiyle veya poliçeden doğan hakların korunması için gerekli olan işlemlerin yapılmasının ihmal edilmiş olması dolayısıyla, düzenleyenin veya kabul edenin poliçeden doğan yükümlülükleri düşmüş bile olsa, bunlar poliçenin hamiline karşı, onun zararına zenginleşmiş olabilecekleri kadar borçlu kalırlar” şeklinde düzenlenmiştir.

Zamanaşımına uğramış bonoyu elinde bulunduran hamil sebepsiz zenginleşme kurallarına dayanarak kime karşı talepte bulunabilir?

Hamil (senedi elinde bulunduran) ile senedi düzenleyen arasında temel bir ilişki yok ise  senedin karşılığında malvarlığında azalma meydana gelen hamil senedi düzenleyene karşı sebepsiz zenginleşme hükümlerine başvurabilir. Böyle bir durumda ispat külfetinin sebepsiz zenginleşmediğini savunan düzenleyende olduğu ve düzenleyenin sebepsiz zenginleşmediğini usulüne uygun delillerle ispatlaması gerektiği kabul edilmektedir.

Zamanaşımına uğramış bonoyu elinde bulunduranın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre taleplerini hangi sürede ileri sürmesi gerekir?

Hamilin sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak haklarını kullanması için bononun zamanaşımına uğradığı tarihi takip eden tarihten itibaren bir yıl içinde düzenleyene başvurması gerekir.

Zamanaşımına uğramış bonoyu elinde bulunduranın sebepsiz zenginleşmeye dayalı talepleri cirantalara karşı ileri sürülebilir mi?

 TTK m.732/3 gereği bu talep, senetten doğan borcu düşmüş olan cirantaya karşı ileri sürülemez.

3-Temel İlişkiye Dayanan Başvuru Hakkı ve Başvurulacak Kişiler

Senedi elinde bulunduran kişi için bononun kambiyo senedi vasfına dayanarak tahsil işlemlerine girişmesi daha etkin ve hızlı bir yöntem olmakla birlikte; yukarıda bahsedilen başvuru hakkının kullanılmasına ilişkin zamanaşımı süresinin geçirilmesinden sonra borçlunun zamanaşımı itirazı ile karşılaşılabildiğinden ilamsız icra takibi yoluna başvurulabilir.

Hamil (bonoyu elinde bulunduran kişi) belirlenen zamanaşımı süresi içinde bonodan kaynaklanan başvuru haklarını kullanmadığında senedi düzenleyene, devraldığı ciranta dışındakilere ve avale başvuru hakkı ortadan kalkar.

Zamanaşımına uğramış bono ile yapılan ilamsız takibe itiraz edildiğinde temel ilişki nasıl ispatlanır?

Hamilin elindeki zamanaşımına uğramış senedin delil niteliğine ilişkin tartışmalar bulunmakla birlikte alacaklısı lehine bir yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmesi gündeme gelir. Yargıtay’ın özellikle son yıllardaki uygulamalarında da zamanaşımına uğramış kambiyo senetlerinin TTK anlamında kambiyo senedi niteliğini kaybederek yazılı delil başlangıcı niteliğini kazandığı istikrarlı olarak benimsenmiş ve zamanaşımına uğramış bonoya ilişkin faizin başlaması gereken tarihe ilişkin içtihatların birleştirilmesi isteminin değerlendirildiği Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 2019/1 E.- 2019/8 K. sayılı ve 25.12.2019 tarihli kararında da; zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybeden senedin (yazılı) delil başlangıcına  dönüştüğü ifade edilmiştir. Zamanaşımına uğrayan senedin yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmesi ile temel ilişkiye dayanan alacağın tanık da dahil olmak üzere her türlü delille ispatı mümkün hale gelmektedir.

Zamanaşımına uğramış bonoda temel ilişkiye dayanarak talepte bulunmak için hangi zamanaşımı uygulanır?

Bonoda hamilin temel ilişkiye dayalı olarak ileri sürebileceği hakları kullanmak için uygulanacak zamanaşımı süresi asıl borç ilişkisinin tabi olduğu zamanaşımı süresidir.

Senet hamilinin düzenleyene karşı temel ilişki nedeniyle talepte bulunması mümkün müdür?

Alacak ve borç ilişkisinin tarafları arasında senet düzenlendiğinde asıl ve temel borç ilişkisi sona ermemektedir. Ancak senedin ciro ile devredilmesi halinde yalnızca senetten doğan haklar devredilmekte olup; düzenleyen ile lehtar arasındaki temel ilişki devrolmaz. Bu nedenledir ki temel ilişkiyi yalnızca bu ilişkinin taraflarının birbirlerine karşı ileri sürmesi mümkündür. Dolayısıyla düzenleyen ile temel ilişkinin tarafı olmayan hamil, düzenleyene karşı temel ilişkiye dayanamaz. Ancak hamile senedi kendisine örneğin satış akdi ya da hizmet akdi veya borç para karşılığı verilmesi gibi bir sebeple devretmiş olan cirantaya karşı temel ilişkiye dayanılması mümkündür.

Senedi hamile devreden dışındaki cirantalara veya avale zamanaşımına uğramış bonoda temel ilişkiye dayanarak talepte bulunmak mümkün mü?

Yargıtay ilgili Hukuk daireleri tarafından yapılan değerlendirmelerde zamanaşımına uğramış bonoyu elinde bulunduran hamilin, temel ilişkiye başvurarak talepte bulunduğunda kefil olarak bilinen ve senedin ön yüzüne imza atmış olan avale veya önceki cirantalara başvuramayacağı zira kambiyo senedi vasfından kaynaklanan hakların sona erdiğini benimsenmektedir. Kararların ilgili kısımlarında; “davacının aralarında temel ilişki bulunmadığından, senette ciranta olan davalıya karşı senede yazılı delil başlangıcı olarak dayanarak alacak isteminde bulunmasına olanak bulunmadığı, taraflar arasında temel ilişki bulunmadığı dikkate alınarak davacının, ciranta olan davalıya karşı zamanaşımına uğramış bonoya dayalı olarak alacak talep edemeyeceği[3]”,

 “ Hamil … kendisinden önceki ciranta davacıya karşı aradaki temel ilişkiyi kanıtlamak suretiyle alacak talebinde bulunabilir[4]”,

“Aval, kambiyo hukuku çerçevesinde yer alan bir müessese olduğundan zamanaşımı nedeni ile kambiyo hukukundan kaynaklanan hakların yitirildiği bir senet bakımından artık avalistin sorumluluğundan söz edilemez[5]“,

“bono zamanaşımına uğradığından kambiyo hukukundan kaynaklanan hakların yitirildiği, aval verenin sorumluluğunun sona erdiği[6]” şeklinde belirtilmiştir.

Sonuç olarak; zamanaşımına uğramış bir bonoyu elinde bulunduran hamilin birden fazla başvuru yolunu izleme imkânı bulunmakta olup hamilin durumuna hangisinin daha uygun olduğu durum ve şartlara göre belirlenmelidir.

Bu sitedeki yazıların tüm hakları Sobacı Hukuk Bürosuna ait olup izinsiz kopyalanması, çoğaltılması, kullanılması, yayınlanması ve dağıtılması yasaktır.


[1] Sami Karahan, Kıymetli Evrak Hukuku, Mimoza Yayınevi, Konya, 2013, s.323.

[2] Sedat KAYA, Zamanaşımına Uğramış Bonodaki Temerrüdün YİBHGK Kararı Işığında Değerlendirilmesi, TAAD Yıl 13 . Sayı 52 . Ekim 2022, s.423.

[3] Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/8466 E.-2022/3561 K. sayılı ve 28.04.2022 tarihli kararı.

[4] Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2016/1528 E.- 2016/13294 K. sayılı ve 12.10.2016 tarihli kararı.

[5] Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2015/8371 e.-2015/12007 K. sayılı ve 05.10.2015 tarihli kararı.

[6] Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2020/3682 E.- 2021/1452 K. sayılı ve 18.02.2021 tarihli kararı.

2004 SAYILI İİK UYARINCA KONKORDATO

Konkordato, borçlunun vadesinde ya da tam olarak ödeyemediği borçları için alacaklıları ile yaptığı bir yeniden yapılandırma anlaşması olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda hiçbir kötü niyeti olmayan borçlu, elinde olmayan sebeplerle borcunu tam olarak ya da vaktinde ödeyememektedir. Borçludan borcun tamamının ödenmesini ya da borcun vadesinde ödenmesini istemek borçlunun ekonomik olarak mahvına sebep olabileceği gibi; bazı alacaklıların da alacaklarına tam olarak kavuşamamasına neden olacaktır. Bu gibi gerekçelerle kanun koyucu, 2004 sayılı İİK’da borçluların konkordato talebinde bulunabileceğini hüküm altına almıştır. Kanunun Konkordato Talebi başlıklı 285.maddes incelendiğinde “Borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için konkordato talep edebilir.” Hükmünün getirildiği görülmektedir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere “herhangi bir borçlu” denilerek borcunu ödeyemeyen herkesin konkordato talebinde bulunabileceği belirtilmiştir. Bu çalışmamızda tüzel kişiliği haiz şirketlerin konkordato süreciyle ilgi vermekteyiz.

Gerçekten de tüzel kişiliğe sahip şirketlerin kuruluşu ve ticari faaliyete başlayıp devam etmesi ne kadar normalse; bunların zaman içerisinde ekonomik zorluklarla karşılaşması, yasal takibe uğraması ve hatta iflas etmesi hukuken olağandır. Ancak kanunlar tarafından öngörülen hükümlerle şirketlerin içerisine düştüğü mali zorluklardan kurtarılması modern hukuk sistemlerinde olduğu gibi ülkemiz hukukunda da mümkün kılınmıştır. Bu anlamda şirket ortakları ve çalışanlarının zor duruma düşmesinin, ekonomik anlamda ise çeşitli tedbirlerle faaliyetine devam edebilecek olan ekonomik değerlerin erimesinin/tükenmesinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Bu kapsamda 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 285 ve devamı maddelerinde konkordato kurumu düzenlenmiştir. Kanuni ifadesiyle;

“Madde 285-Borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için konkordato talep edebilir.”

Bu bağlamda konkordato şu şekilde tanımlanabilir: Borçlarını ödemekte güçlük çeken herhangi bir borçlunun; borcunun belli bir vadeye yayılması ya da borcun belli miktarının indirilmesi talebiyle alacaklılarıyla anlaşması ve bu anlaşmanın da mahkeme kararıyla tasdik edilmesidir.

Görüldüğü üzere konkordato, -yürürlükten kaldırılan ‘iflas erteleme’ kurumundan farklı olarak- yalnızca borca batık durumdaki tüzel/gerçek kişilerin değil;  borca batık olmasa dahi borcunu ödemede sıkıntı yaşayan ya da borçlarından belirli miktar indirim yapılması halinde iflastan kaçınabilecek gerçek/tüzel kişilerin de başvurabileceği hukuki bir yoldur. Böylece ekonomiye katkı sağlayan, istihdam yaratan şirketlerin iflasına engel olunmakta, çalışanların işsiz kalması engellemekte ve nihai olarak ülke ekonomisine de fayda sağlanmış olunmaktadır. Kanun gerekçesinde de belirtildiği üzere “alacaklılar ve borçluların bir müzakere sonrasında anlaşmaları ve bu anlaşmanın mahkemece tasdiki esasına dayanan konkordato kurumunun daha etkin ve aktif bir şekilde kullanılması ticari ve sosyal hayat bakımından bir ihtiyaç olarak görülmüştür.”. Yasa koyucu bu gerekçe ile borçlu şirket/şahsın muhtemel iflasının yalnızca alacaklı-borçlu üzerindeki etkileri olmadığını; şirket/şahsın iflasından sosyal çevresinin, çalışanlarının da etkilendiğini kabul etmiştir. Konkordato kurumunun ticari hayatta olduğu kadar sosyal hayatta da bir ihtiyaç olduğu dile getirilmiştir.

KONKORDATOYA BAŞVURUDA USUL

Yetkili ve Görevli Mahkeme

Konkordatoya başvuruda yetki kuralı İİK’nun 285.maddesinin 3.fıkrasında bildirilmiştir. Buna göre borçlu şayet iflasa tabi ise muamele merkezinin bulunduğu yer, iflasa tabi değilse yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesi yetkili kabul edilmiştir.

Konkordato Başvurusuna Eklenecek Belgeler

İİK md.286’da başvuruya eklenecek belgelerin neler olduğu ayrı ayrı belirtilmiştir. Buna göre başvuruya eklenmesi zorunlu olan belgeler;

-Konkordato ön projesi

-Borçlunun malvarlığını gösteren belgeler(bilanço, nakit akım tablosu, gelir tablosu vd.)

-Alacaklıları, alacak miktarlarını ve alacaklıların imtiyaz durumunu gösterir liste

-Ön proje ve iflas halinde alacaklıların eline geçecek muhtemel miktarları karşılaştırmalı olarak gösteren tablo

-Makul güvence verilen bağımsız denetim raporu

-Mahkeme/komiser tarafından gerekli görülen diğer tüm belgeler

Yukarıda bahsi geçen belgelere ek olarak; konkordato talebinde bulunan borçlu, tarifede Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen gider avansını da yatırmaya mecburdur. Kanunda tek tek sayılan belgelerin ibrazı ve gider avansının yatırılması halinde mahkeme, başvuruyu yapan borçlu hakkında geçici mühlet kararı vermek zorundadır. Kanımızca belgelerden herhangi birisinin eksik olması halinde; başvuruyu yapana kesin bir süre verilmeli, şayet bu sürede eksiklik ikmal edilmezse başvurunun reddi yoluna gidilmelidir. Zira yapılan başvurunun ilk elden sadece birtakım belgeler eksik olduğu için reddedilmesi hakkaniyete aykırıdır.

Geçici Mühlet

Yukarıda sayılan belgelerin dilekçe ile ibrazı sonrasında mahkeme, talep eden borçlu hakkında 3 aylık geçici mühlet kararı verecektir. Kanun maddesinde açıkça yazıldığı üzere; mahkemenin ilgili belgeleri eksiksiz olarak teslim eden davacı hakkında geçici mühlet verip vermeme noktasında takdir hakkı bulunmamaktadır. Dava dilekçesi ve ekleri mahkemeye verildiğinde mahkeme, yalnızca şekli manada kanunun aradığı belgelerin bulunup bulunmadığı yönünde bir inceleme yapmaktadır. Şayet belgelerde herhangi bir eksiklik yoksa 3 aylık geçici mühlet kararı verilmesi zorunludur.[1] 3 ayın bitiminde ise borçlunun ya da konkordato komiserlerinin talebi üzerine bu süre 2 ay daha uzatılabilecektir. Uzatma talebinin borçlu tarafından yapılması halinde komiserin de görüşünün alınması gereklidir. Uzatma kararının verilmesinde; borçlunun ilk 3 aylık geçici mühlet diliminde faaliyetlerine devam edip etmediği, mutat işlerini finanse ederek sürdürüp sürdüremediği gibi hususlara dikkat edilmekte ve yine komiserler de genel olarak raporlarında bu hususlara dikkat çekerek sürenin 2 ay daha uzatılıp uzatılmaması gerektiği yönünde görüş bildirmektedir.

Geçici Mühlet Verilmesinin Sonuçları

Geçici mühlet kararının doğuracağı sonuçlar, İİK’nun 288.maddesinde “Geçici mühlet, kesin mühletin sonuçlarını doğurur.” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre kanunun daha sonraki bölümlerinde ayrı maddeler altında ifade edilen sonuçlar doğacaktır. Bunlara ise çalışmamızın kesin mühlet ve sonuçlarından bahsettiğimiz kısımda yer vermekteyiz.

Geçici mühlet kararının verilmesini müteakip mahkeme, kararın ticaret sicil gazetesi, basın ilan kurumu nezdinde ilanına ve kanunda belirtilen diğer yerlere bildirilmesine karar vermektedir. Uygulamada konkordato ilan eden şirket hakkındaki bu ilanların elden takipli olarak götürülmesi sürecin hızlanması, hem borçlunun hem de iyi niyetli alacaklıların korunması açısından kolaylık sağlamaktadır.

Geçici Mühlet Kararına Karşı İtiraz

Kanunun 288.maddesinde alacaklıların ilandan itibaren 7 günlük süre içerisinde delilleriyle birlikte geçici mühlet kararına itiraz edebilecekleri belirtilmiştir. Buna göre her alacaklı, konkordato talebinin reddinin gerektiğine dair bir dilekçe ile geçici mühlet kararını veren mahkemeye başvurabilecektir.

Çalışmamızın bu bölümünde konkordato talebinden geçici mühletin sonuna kadar olan süreci inceledik. Kesin mühlet kararı ve sonuçları, kanun yolları, projenin tasdiki ve diğer hususları ise bir sonraki çalışmamızda inceleyeceğiz.


[1] Aynı yönde bkz. SARISÖZEN Serhat, İcra-İflas ve Konkordato Hukukundaki Yenilikler 3. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara

KANUNEN EMRE YAZILI SENETLERİN ZİYAI VE İPTALİ

I-EMRE YAZILI SENET NEDİR?

Emre yazılı senet kavramı TTK’nun 824.maddesinde “Emre yazılı olan veya kanunen böyle sayılan kıymetli evrak, emre yazılı senetlerdendir.” Şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre bir senedin emre yazılı olarak kabul edilebilmesi için senet metninde emre düzenlendiği açıkça yazmalı yahut kanunen emre yazılı senetlerden olmalıdır.

Çalışmamızın konusunu kanunen emre yazılı olan senetlerin iptali oluşturmaktadır. Kanunen emre yazılı senetler, “emrine”, “emrühavalesine” vb. gibi ibareler içermeseler dahi emre yazılı kabul edilen senetlerdir. Kanunen emre yazılı senetlere örnek olarak kambiyo senetleri (poliçe, bono, çek), makbuz senedi ve varant verilebilir.

II-KANUNEN EMRE YAZILI SENETLERİN ZİYAI VE İPTALİ

Kanunen emre yazılı senetlerin iptaline ilişkin hükümler TTK’nun 757-765.maddelerinde düzenlenmiştir. Kıymetli evrakın özelliği gereği hak ve senet birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Bunun sonucu olarak senet olmaksızın hak ileri sürülememekte ve dolayısıyla da borç ifa edilememektedir. Ancak bazı hallerde hakkın sıkı sıkıya bağlı olduğu senet elde olmayan sebeplerle ortadan kalkabilmekte, fakat senet ortadan kalkmasına rağmen hak ise devam edebilmektedir. Bu hallerde hak sahibinin mağdur olmasını engellemek amacıyla hak ve senet arasında kurulan bu sıkı bağın çözülmesi gerekmektedir. Bu ise kıymetli evrakın iptali müessesesi ile sağlanmaktadır.

III-KIYMETLİ EVRAKIN ZİYAI

Kavram olarak kıymetli evrakın ziyaı, deprem, sel, yangın, yırtılma, çalınma, kaybolma gibi hamilin rızası olmaksızın kıymetli evrakın zilyetliğinin kaybedilmesi ya da yıpranma, silinme gibi nedenlerle kullanılamaz hale gelmesini ifade etmektedir. Yani kavram, kıymetli evrakın muhataba ibraz edilemez gelme durumunu ifade etmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, kıymetli evrakın iptalinin talep edilebilmesi için zayi olma halinin hamilin iradesi dışında gerçekleşmesi gerekmektedir.

IV-İPTAL DAVASI VE ŞARTLARI

Kıymetli evrakın iptali, hamilin iradesi dışında zayi olan kıymetli evraktaki hakkın senetten mahkeme tarafından ayrılmasını ifade eder. İptal kararı sonrasında senet ve hak arasında yer alan sıkı sıkıya bağlılık sona ermekte ve hak, senetten ayrı olarak ileri sürülebilmektedir.

Kıymetli evrakın iptal edilebilmesi için birtakım şartların bir arada bulunması gerekmektedir. Bu şartlar kısaca şu şekildedir;

Senedin zayi olması

Senetteki hakkın halen devam ediyor olması

İptal talebinde bulunanın hak sahibi olması

Senedin zilyetliğinin tekrar iktisabının imkansız olması

İptalin mümkün olması

a-Senedin Zayi Olması

Kıymetli evrakın iptali için gerekli ilk şart, senedin zayi olmuş olmasıdır. Daha önce de belirttiğimiz üzere senedin zayi olması, zilyetliğin mutlak-nispi kaybı veya senedin kullanılamaz hale gelmesi şeklinde gerçekleşebilir. Ziya durumunun nasıl gerçekleştiğine bakılmaksızın; senedin zayi olmasının objektif olması gerekmektedir.

Yani senet, herkese ve her şarta göre zayi olmuş olmalıdır. Örneğin kişinin senedi yazlıkta unutmuş olması sebebiyle ulaşamaması, zayi olma şartını yerine getirmeyecektir.

b-Senetteki Hakkın Halen Devam Ediyor Olması

Söz konusu davada iptali istenen şey, hukuken mazur görülebilecek haklı nedenlerle özü itibariyle senet ve senedin içerdiği hakkın birbirinden ayrılmasının sağlanmasıdır. Yani senetteki hakkın senet olmaksızın ileri sürülebilmesini sağlamaktır. Bu sebeple; senedin iptal edilebilmesi için de hakkın halen devam ediyor olması gerekmektedir. Herhangi bir şekilde hak hiç doğmamış ya da sonradan sona ermişse kıymetli evrakın iptali istenmeyecektir.

c-İptal Talebinde Bulunanın Hak Sahibi Olması

Kıymetli evrakın zayi olma sebebiyle iptal edilebilmesi için iptal talep eden kişinin zayi olma durumu gerçekleşirken senet üzerinde hak sahibi olması gerekmektedir. Hak sahibi kavramından anlaşılması gereken, kıymetli evrakın maliki olmak veya kıymetli evrak üzerinde sınırlı bir ayni hak sahibi olmaktır. Senedin maliki/alacaklısı, rehin alan, intifa hakkı sahibi yahut bunların temsilcileri de iptal talebinde bulunabilecektir.

Buna karşılık salt zilyet olma durumu, kişiye zayi olan kıymetli evrakın iptalini talep etme hakkı vermeyecektir. Yani senede sadece zilyet olan veya borçlu konumundaki kişi iptal davası açamayacaktır.

d-Senedin Zilyetliğinin Tekrar İktisabının İmkansız Olması

Kıymetli evrakın iptal edilebilmesi için senedin sürekli olarak zayi olması gerekmektedir. Başka bir ifade ile eğer senedin zilyetliğinin tekrar iktisabı mümkünse iptal davası açılamayacaktır. Bu sebeple senedin zilyetliğinin geçici olarak sona erdiği yahut senedin kimin elinde olduğunun bilindiği durumlarda kıymetli evrakın iptali istenemeyecektir. Bu gibi durumlarda senette yer alan hakkı kullanmak için senedi elinde bulundurana karşı istirdat/iade davası açılması gerekmektedir.

e İptalin Mümkün Olması

Son olarak iptal için aranan bir diğer şart iptali istenen senedin iptalinin caiz olmasıdır. TTK’na göre sadece kıymetli evrak niteliği taşıyan senetlerin iptali mümkündür.

V-İPTAL DAVASI

Öncelikle belirtmek gerekir ki; zayi olmuş emre yazılı kıymetli evraklar -özellikle kambiyo senetleri(çek, bono ve poliçe)- ancak ve ancak bir mahkeme kararıyla iptal edilebilir.

a-Yetkili ve Görevli Mahkeme

Emre yazılı kıymetli evrakların iptali davasında görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemeleridir. Asliye Ticaret Mahkemesinin olmadığı yerde ise dava Asliye Hukuk Mahkemesinde görülecektir. Yer bakımından yetkili mahkeme ise “ödeme yeri” veya  “hamilin yerleşim yeri” mahkemesidir. İptal davası, hasımsız olarak görülmektedir.

b-Dava Süreci

Emre yazılı senedin iptali için senet üzerinde hak sahibi olan kişi, yukarıda belirttiğimiz yetkili ve görevli mahkemeye başvurmalı ve öncelikle TTK 751/1 md. uyarınca ödemeden men talep etmelidir. Şayet mahkeme, kişinin hak sahipliği iddiasını kuvvetli bulursa; ödemeden men kararı vermelidir. Mahkeme, ödemeden men kararında borçluya vadede senet bedelini tevdi etmek üzere tevdi yerini göstermelidir.

Hak sahibi, senedin kimin elinde olduğunu biliyorsa iade (istirdat) davası açmak üzere süre verir. Hak sahibi bu süre içerisinde söz konusu davayı açmazsa; mahkeme borçlu hakkında herhangi bir üçüncü kişiye ödeme yapma yasağını kaldırır.

Hak sahibi senedin kimin elinde olduğunu bilmiyorsa; senedin mahkeme tarafından iptal edilmesini isteyebilir. İptal talebinde bulunan kişi, hak sahibi olduğunu ve senedin zayi olduğunu inandırıcı bir biçimde gösteren delilleri mahkemeye sunmak, senedin bir suretini ibraz etmek veya senet içeriği hakkında bilgi vermekle yükümlüdür.

Mahkeme, iptal talebinde bulunan kişinin iddialarını inandırıcı bulursa; emre yazılı senedi eline geçireni senedi belli bir süre içerisinde getirmeye davet eder; aksi halde ise senedin iptal edileceğini ihtar eder. Verilecek süre, en az 3 ay en çok 1 yıldır. Fakat vadesi gelen senetlerde zamanaşımı 3 aydan önce gerçekleşecekse; mahkeme, 3 aylık süre ile bağlı değildir. Verilen süre, vadesi gelen senetlerde ilk ilan gününden; vadesi gelmeyen senetlerde ise vadeden itibaren başlar. Senedin getirilmesine ilişkin ilan, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ve 3 defa yapılır. Ancak mahkeme, gerekli görmesi halinde başka ilan yöntemlerine de başvurabilir.

İlanda öngörülen sürede senet mahkemeye getirilirse; mahkeme, davacıya iade davası açması için uygun bir süre verir. Bu sürede dava açılmazsa; ödeme yasağı mahkeme tarafından kaldırılır.

İlan öngörülen sürede senet mahkemeye sunulmazsa; mahkeme senedin iptaline karar verir. Bu karar üzerine hak sahibi, hakkını senetsiz olarak ileri sürebileceği gibi, yeni bir senet düzenlenmesini de talep edebilir.

Şayet hak sahibi olduğunuz bir senet çalındıysa, kaybolduysa, yandıysa yani özetle zayi olduysa; bu karmaşık sürecin ilgiyle ve hızlıca yönetilebilmesi için hukuki yardım almanızda fayda bulunmaktadır.