Bu çalışmamızda istihkak davası, ispat usulü ve yükü ve tüm bunların fatura ile yapılan mal alışverişleri ile olan ilgisini inceleyeceğiz. İstihkak, TDK’daki sözlük anlamı ile ‘hakkı olma, hak kazanma’ anlamına gelmektedir. Hukuki terim olarak ise bir şey üzerinde hak iddiasında bulunma anlamına gelmektedir. Çalışmamızın konusunu 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen istihkak davası ve bu davada faturanın ispat gücü oluşturmaktadır.
I-İCRA – İFLAS KANUNUNDA İSTİHKAK KAVRAMI
İstihkak kavramı, icra iflas hukuku anlamında karşımıza haciz ile birlikte çıkmaktadır. Buna göre borçlunun malları haczedilirken esasında üçüncü bir kişiye ait olan bir mal da haczedilmiş olabilir. Yani haciz esnasında mülkiyeti çekişmeli olan mallarla karşılaşılabilir. İşte bu mallara üzerinde istihkak iddia edilen mallar denilmektedir.
Bu anlamda üzerinde istihkak iddia edilen malların borçluya ait olması halinde bu mallar satılarak alacaklı alacağına kavuşabileceği gibi; açılan dava sonucunda istihkak iddia edilen malların borçluya ait olmadığının açılacak bir dava ile (istihkak davası) hüküm altına alınması halinde bu mal üzerindeki haciz kalkacaktır.
Bu açıklamalar ışığında; istihkak iddia edilen malın borçlu yedinde olması ya da üçüncü şahsın elinde olması hallerine göre inceleme yapmak daha sağlıklı olacaktır.
A-HACİZLİ MALIN BORÇLUNUN ELİNDE OLMASI HALİNDE
Bu durumda haciz esnasında borçlu malın kendisine ait olmadığını ya da üçüncü şahıs haczedilecek malın borçluya değil kendisine ait olduğunu iddia etmektedir. Bu iddia, haczi yapan görevli memur tarafından İİK’nun 85/2.maddesine göre haciz tutanağına geçirilir. Borçlu ya da istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişi haciz esnasında mahalde bulunmuyorsa; haczi öğrendiği tarihten itibaren 7 gün içerisinde istihkak iddiasında bulunmak zorundadır. Aksi halde bu iddiayı ileri sürme hakkını kaybeder.
Üçüncü kişinin istihkak iddiasında bulunması halinde icra müdür, bu iddiayı alacaklı ve borçluya bildirerek itirazları olup olmadığını sorar ve 3 günlük süre verir. Bu süre içerisinde taraflar itiraz etmezse; üçüncü kişinin istihkak iddiasını kabul etmiş sayılırlar.
İstihkak iddiasına alacaklı ya da borçludan birisinin itiraz etmesi halinde icra müdürü, icra dosyasını icra mahkemesine gönderir. İcra mahkemesi, öncelikle takibin devamı ya da taliki noktasında bir karar verir. Mahkeme tarafından takibin talikine karar verilirse; istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişiden alacaklının zarara uğraması ihtimaline binaen teminat alınır.
İcra mahkemesi, delillerden üçüncü kişinin haksız olduğuna kanaat getirirse ya da istihkak iddiasının sırf satışı geri bırakmak maksadıyla hakkın kötüye kullanıldığına kanaat getirirse takibin devamına karar verir.
İcra mahkemesinin takibin devamına ya da talikine ilişkin kararının üçüncü kişiye tebliğinden itibaren üçüncü kişi istihkak davasını açmak zorundadır. Süresi içerisinde davanın açılmaması halinde üçün kişinin istihkak iddiasından vazgeçtiği kabul edilmektedir. Ancak uygulamada genellikle dosyada masraf olmaması gibi nedenlerle icra mahkemesinin takibin devam ya da ertelenmesine ilişkin kararı, istihkak iddiası sahibi üçüncü kişilere tebliğ edilememektedir. Yargıtay bu durumda dava açma süresinin işlemediğini, üçüncü kişinin hacizli malın bedeli ödeninceye kadar dava açabileceğini verdiği kararlarda ifade etmektedir.
“İİK’nin 97/1 maddesinde öngörülen prosedürün işletilmesi halinde icra mahkemesinin takibin devamına veya ertelenmesine ilişkin kararının üçüncü kişiye tefhim ya da tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde istihkak davasının açılması gerekir. Bu karar tefhim veya tebliğ edilmediği takdirde, hacizli mal satılıp bedeli alacaklıya ödeninceye kadar davacı üçüncü kişi tarafından istihkak davası açılabilir.” (8. Hukuk Dairesi 2016/8084 Esas ve 2019/2662 Karar)
Hacizli malın satılıp bedelinin alacaklıya verilmesi halinde ise üçüncü kişi, alacaklıya karşı genel mahkemelerde sebepsiz zenginleşme davası açabilecektir.
Davada görevli mahkeme icra mahkemeleri, yetkili mahkeme ise icra takibinin yapıldığı ya da hacizli malın bulunduğu yerdeki mahkemelerdir. Davacı istihkak iddiası sahibi üçüncü kişi, davalı ise alacaklıdır. Borçlunun davalı olarak gösterilebilmesi için malın kendisine ait olduğunu iddia etmesi gerekmektedir. İstihkak davası genel hükümler çerçevesinde ve HMK’da öngörülen basit yargılama usulüne göre yapılır. İstihkak davasında tarafların göstereceği deliller, mahkeme tarafından serbestçe takdir edilir.
Davanın reddi halinde haciz kesinleşir, alacaklı satış isteyebilir. Mahkeme tarafından verildiyse talik kararı, kendiliğinden ortadan kalkar. Mahkeme tarafından talik kararı verilmesi halinde malın satışının gecikmesi sebebi ile alacaklı lehine istihkak konusu malın %20’si tutarında tazminata hükmedilir. Tazminata hükmedilebilmesi için üçüncü kişinin kötü niyetli olması aranmaz.
Davanın kabulü halinde istihkak iddiası da kabul edilmiş sayılır, üçüncü kişinin iddia ettiği hakkın mevcut olduğuna karar verilir. Bu hak mülkiyet hakkı ise mal üzerindeki haciz kalkar; başkaca bir ayni hak ise ayni hakkın özüne zarar gelmemek üzere mal haczedilmiş sayılır. Davanın kabulü ile birlikte üçüncü kişi lehine %15 tazminata hükmedilir. Ancak bu tazminata hükmedilebilmesi için alacaklını (ve borçlunun) istihkak iddiasına kötü niyetli olarak itiraz etmiş olması gerekmektedir.
B-HACİZLİ MALIN ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN ELİNDE OLMASI HALİNDE
Alacaklının borçluya ait olduğunu iddia ettiği ve haczedilen mal, üçüncü kişinin elindeyse; üçüncü kişinin kabul etmesi halinde mal haczedilir ve yedi emin olarak o kişiye bırakılır; bu mal, muhafaza altına alınmaz. Bu durumda icra müdürü, üçüncü kişi aleyhine istihkak davası açması için alacaklıya 7 gün süre verir. Bu durumda dava açma süresi, icra mahkemesi tarafından değil; doğrunda icra dairesi tarafından verilmektedir. Verilen süre içerisinde davanın açılmaması halinde istihkak iddiasının alacaklı tarafından kabul edildiği varsayılmaktadır. Bu davada davacı alacaklı, davalı ise malı elinde bulunduran üçüncü kişidir. Yargılama usulü herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. Ancak bu davada tazminata ilişkin hükümler uygulanmaz. Davanın reddi halinde mal üzerindeki haciz kalkar; davanın kabulü halinde ise mal satılarak bedeli alacaklıya ödenir.
İstihkak davası hakkında verdiğimiz bilgilerden sonra fatura hakkında genel bir bilgilendirme yapmak gerekmektedir.
II-FATURA KAVRAMI
Fatura, hukukumuzda Vergi Usul Kanunu’nun 229.maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.”
Bu tanımlama yüksek mahkeme kararlarında da benimsenmiş durumdadır. Ticaret kanunumuzda fatura, belirli şartlar dahilinde bir mal satışı ya da bir hizmet verildiğinin ispat vasıtalarından biri olarak kabul edilmektedir. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta, faturanın ispat vasıtası olması yalnızca faturanın tarafları açısından mümkündür. Bu anlamda istihkak davalarında; üçüncü bir kişiye karşı (alacaklıya karşı) faturanın kesin delil olamayacağı, faturanın delil olarak değerlendirme ölçütlerinin daha farklı olduğunu belirtmekte fayda vardır. Bu ölçütler ise yazımızın bir sonraki kısmında yer vermekteyiz.
III-İSTİHKAK DAVASI VE FATURA
Hukukumuzda istihkak davalarında faturalar da delil olarak kabul edilmektedir. Ancak Yargıtay, istihkak davası özelinde faturanın varlığını yeterli bir delil olarak görmemekte; daha doğru bir ifade ile yalnızca fatura deliline dayanarak istihkak iddiasının kabul ya da reddi yoluna gitmemektedir. Esasen kabul gören genel görüş, faturaya konu işlemin gerçek bir alım satım işlemi olup olmadığının ispatı ile ilintilidir. Gerçekten de alacaklının haczettiği mal, borçlu tarafından üçüncü bir kişiye bedeli karşılığında fatura düzenlenerek ve karşılığı alınarak satılmış olabilir. Bu durumda bu malın haczedilerek satılması ve bedelinin alacaklıya ödenmesi hukuka ve hakkaniyete aykırı olmaktadır. Bu sebeple belli kıstaslar dahilinde fatura istihkak davalarında delil olarak kabul edilmektedir. Yargıtay, verdiği kararlarda fatura ve ödemelerin birbiri ile uyumlu olması, faturaların ticari defterlere kayıtlı olması ve ticari defterlerin usulüne uygun (açılış ve kapanış tasdiklerinin) olması halinde bu durumun üçüncü kişi lehine yorumlanması gerektiğini açıkça ifade etmektedir.
“… davacı üçüncü kişi hacze konu malları devraldığına ilişkin adi yazılı eşya devir sözleşmesi ile fatura ve ödeme dekontları sunmuş olup, bilirkişi deliline dayandığı, yine davalı alacaklı vekilinin de borçlu ile üçüncü kişi arasında yapıldığı iddia edilen devrin ve devir bedelinin ödenip ödenmediğinin kontrolü açısından bilirkişi deliline dayandığı ayrıca davacı üçüncü kişi ile borçlu arasında danışıklı işlem yapıldığı iddia edildiğine göre, davacı vekilinin dava dilekçesinde delil olarak ileri sürdüğü faturaların dip koçanları ile davacı üçüncü kişi ile borçlunun tutması zorunlu ticari defterler getirtilerek aralarında daha öncesinde ticari bir ilişki bulunup bulunmadığı, mahcuzların ticari defterlerde (açılış kapanış tasdikleride göz önünde bulundurularak) kayıtlı olup olmadığı, ödemelerin yapılıp yapılmadığı, haczedilen mahcuzların davacının dayandığı faturalarda ve adi yazılı eşya devir sözleşmesinde belirtilen menkuller olup olmadığının saptanması, yine davacı, menkullerin öncesinde borçlu … İnş. Day. Tük. Gıda. Mad.ve Yak. San. Tic. Ltd. Şti. ye ait iken diğer borçlu… Danışmanlık Taah. İnş. Bilg. San. Ve Tic. Ltd. Şti. ye satıldığını iddia ettiğine göre, defter kayıtlarına göre bu iddianın doğruluğunun kontrolünün sağlanması,
bu hususların yapılan ödemeler, vergi ve banka kayıtları da dikkate alınarak açıklığa kavuşturulması, ayrıca borçlu şirketlerin ilk kuruluşlarından itibaren tüm ortakları ile hisse devirlerini ve faaliyet adreslerini gösterir ticaret sicil kayıt örnekleri getirtilerek, şirket ortak ve yetkilileri ile üçüncü kişi arasında organik bağ olup olmadığı, ayrıca faaliyet alanlarının hacze konu mallarla ilgili olup olmadığının açıkça saptanması, bu doğrultuda toplanacak delillerin dava dosyasında bulunan diğer delillerle birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” (8. Hukuk Dairesi 2019/847 Esas ve 2019/2965 Karar)
“Üçüncü kişi vekili, hacze konu menkul malların borçlu şirketten satın alındığını belirterek buna ilişkin faturalar sunmuş, bunun dışında üçüncü kişi şirketin ticari defter ve kayıtları ile ödemeye ilişkin şirket kayıtlarına, bilirkişi incelemesine dayanmıştır. Bu durumda Mahkemece borçlu şirket ile üçüncü kişi şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yaptırılarak, sunulan faturaların defterlerde kayıtlı olup olmadığı, ticari defterlerde mahcuz mallara ilişkin ödemenin olup olmadığı, üçüncü kişi şirket ile borçlu şirket arasında süregelen bir ticari ilişkinin mevcut olup olmadığı, defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin süresinde yapılmak suretiyle usulüne uygun olup olmadığı yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılarak dosyadaki mevcut diğer delillerle birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi yerinde görülmemiştir.” (8. Hukuk Dairesi 2019/2102 Esas ve 2019/4988 Karar)
“Öte yandan, davacı üçüncü kişi, mahcuzları borçludan aldığını iddia etmiştir. Davacının defterleri üzerinde yapılan incelemede mahcuzların kaydının bulunduğu ve borçluya yapılan ödemelerin de defterde kayıtlı olduğu tespit edilmiştir. 03.11.2014 tarihli borçlu tarafından düzenlenen, mahcuzlara ait fatura ve 05.11.2014 tarihli fatura bedelinin borçlu hesabına üçüncü kişi tarafından ödendiğine ilişkin banka dekontu davacı tarafından sunulmuş olduğundan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.” (8. Hukuk Dairesi 2016/10800 Esas ve 2019/5033 Karar)
“… üçüncü kişi şirketin ve borçlu şirketin tutması zorunlu ticari defterleri ile fatura ödemelerini gösterir banka kayıtlarının getirtilerek mali müşavir bilirkişiye inceleme yaptırılmak sureti ile üçüncü kişinin dayandığı faturaların ticari defterlere işlenip işlenmediği, fatura bedellerinin ödenmesine ilişkin ticari defterlerde kayıt bulunup bulunmadığı, bu defterlerin usulune uygun tutulup tutulmadığı, açılış ve kapanış tasdiklerinin yapılıp yapılmadığı hususlarının banka kayıtları da dikkate alınarak açıklığa kavuşturulması, bundan sonra dosya içerisinde mevcut diğer bilgi ve belgeler de dikkate alınarak uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme neticesinde yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” (8. Hukuk Dairesi 2016/13731 Esas ve 2019/9181 Karar)
Bu anlamda gerçek bir ticaretin konusu olan malların üçüncü kişi elinde iken haczedilemeyeceği, üçüncü kişi tarafından açılacak olan davaların kabul edileceği/edilmesi gerektiği açıktır.